“Kendine bak kendine./Özüne. Sözüne. Benliğine./İlgilenme kimseyle./Kim ne yemiş, ne giymiş/Bundan sana ne/Sen kendini besle/Bilgiyle./Sevgiyle./ Merhametle/Ancak o zaman ulaşırsın/İnsan olmanın erdemine.”
Can Yücel veya Hz Mevlânâ’ya ait olduğu yaygın kanısına karşın T.Tuğba Baş’a ait bu güzel dizeler. Sözün sahibi yanlış bilinse de anlattığı şey gerçek.
Çoğu insan kendi bahçesine bakmadan başkalarını yargılar, alay eder, suçlar ve eleştirir. Bu hakkı kendinde görür. Çünkü bu, en kolay yoldur. Başkalarının, giyim kuşamını, dış görünüşünü, konuşmasını veya başka şeylerini diline dolayıp eleştiren ve kusur arayanlar dönüp kendi içlerine bakmalıdırlar, bahçeleri nasıldır? O bahçede hiç eksik bir şey yok mu? Tamamlamak için ne yapıyorlar?
Sürekli başkaları ile uğraşan, eleştiren ve yargılayan insan ya mutsuzdur ya kendisindeki yetersizlik duygusunu örtmeye çalışıyordur ya da kibirlidir. Başkasının insanlığını eleştiren, yargılayan önce kendine dönüp “İnsanlık bende var mı?” diye sormalı. Kırıcı söz söyleyen birinin hakkında rahatlıkla yargılayıcı yorum yapan insan durup düşünmeli “Ben hiç kalp kırdım mı?” Başkasını yalan söylemekle suçlarken emin olmalı “Ben kaç kere yalan söyledim? Her zaman dürüst müyüm?
Çoğu kez tanık olmuşsunuzdur, iş yerinde insanlar ne zaman boş vakit bulsalar hemen toplanıp başkalarının hayatlarını konuşurlar. Hakkında konuştukları kişi bazen patronları olur bazen arkadaşları bazen de komşuları. Ama konuşmalar hep aynıdır hep de yargılama ve eleştiri içerir: “Onun o kadar malı varmış, bankada parası varmış.”, “Biliyor musun o çok zengin, yedi sülalesine yetecek kadar malı var.”, “O en son şu arabayı, şu yatı almış.”, “O çok şımarık.”, “O çok görgüsüz.”, “O kültürsüz.”, “O okumamış.”, “O, bir yer görmemiş.”, “Onun çocuğu saf(!) biraz.”, “O üç evlilik yapmış, inanabiliyor musun?”, “O ne kadar sık sevgili değiştiriyor.”, “O ot gibi yaşıyor.”, “Hayatında hiç sevgilisi olmamış.”, “O dünyadan bihaber.” Liste böyle uzayıp gider. Böyle insanlar başkalarının hayatlarını kontrol edip, kıyaslayıp uğraşmaktan kendi hayatlarındaki mucizelerin farkında olmazlar.
Yargıladığınız insan size bir rahatsızlık vermişse veya saygısızlık yapmışsa tabii ki kendinizi savunursunuz; sevgi dolu bir üslupla sınırınızı koyarsınız fakat yargılamak, eleştirmek yersizdir. Kim ne yaparsa kendi için yapar. Başkalarının hayatıyla uğraşan insan, kendisi için, eksiklerini tamamlamak için bir şey yapmamış, zamanını boşa harcamış olur. Oysa koşullar nasıl olursa olsun, kaç yaşında olursa olsun her insanın kendini yetiştirmesi ve evrimleşmesi için fırsat vardır.
Zaten kendini geliştirmek isteyen, başkasının ne yaptığına bakmaz; nasıl yaşıyor, nereye gitmiş, özel hayatı nasıl, sosyal hayatı nasıl, bunlarla ilgilenmez. Yalnız burada ince çizgiyi belirtmek isterim. Bir insan üzüntüsünü, sıkıntısını ya da özel hayatını sizinle paylaşmak isterse o zaman dinlersiniz, yardımcı olmaya çalışırsınız ve eğer sorarsa konuyla ilgili düşüncelerinizi söylersiniz.
Kimse “Bende eksik bir şey yok.”, “Ben mükemmelim.” diyemez. Çünkü insanın yaşadığı sürece bilgiye ve kalbini sevgiye açmaya ihtiyacı bitmez. Mevlânâ der ki:
“Her sanatın önü bilgidir, ondan sonra amel gelir. Bu suretle de amel, bir müddet mühletten, yahut ecelden sonra fayda verir.
Ey akıl sahibi, sanata çalış, fakat o sanatı, ehil olan kerem sahibi ve temiz bir kişiden öğren.
…
Bir adam tabak olsa da tabaklık sanatını yaparken kirli bir hırka giyse bu hırka, onun zenginliğini, ululuğunu azaltmaz ki.
Demirci, demir döverken yırtık pırtık bir elbiseye bürünse halk yanındaki itibarı eksilmez ki.
Şu hâlde kibir elbisesini bedeninden çıkar. Bir şey belleyip öğrenme hususunda aşağılık bir elbiseye bürün.
Bilgi sahibi olmanın yolu sözledir. Sanat bellemenin yolu işle.
…” (Mesnevi, 5/1055-1060)
Herkes kendi bahçesinin bakımından sorumludur ve ne ekeceği o bahçede ne görmek istediğine bağlıdır. Gül görmek istiyorsa gül ekmeli, bir tane gül açıyorsa “İkinci gülün açması için ne yapmalıyım?” diye bakmalı, ikinci gül açtığında üçüncü gülün açması için bahçesini beslemeli. Ama gül açtırmak için bahçeyi önce kirlerden arındırmalı.
Bahçesinde sevgi ve şefkat olan insan başkasının bahçesini eleştirmez ve yargılamaz çünkü kendi bahçesiyle ilgilenirken başkasının bahçesine bakacak zamanı olmaz. Ama kendi bahçelerine bakmayanlar sürekli başkalarının bahçelerini eleştirirler, alay ederler. Hâlbuki onu yaparken kendi bahçelerindeki hikâyeyi kaçırırlar. Üstelik o hikâyenin de nasıl biteceğini bilmiyorlar. Karma der ki: “Kimsenin hikâyesine gülme, alay etme; daha sen hikâyenin sonunu bilmiyorsun.”
İlk önce kendi özümüze, sözümüze ve benliğimize sahip çıkmalıyız. Kendimizi durmadan geliştirmeye, okumaya ve çalışmaya devam etmeliyiz. Bahçemizi öyle bir hâle getirmeliyiz ki ürünü sadece sevgi, hoşgörü, vicdan, merhamet, şefkat olsun, mucizeler yeşersin.
Unutmayın, dolu insan kendi ile boş insan başkasıyla uğraşır. Bugün kendinize bir iyilik yapın ve şu iki soruyu sorun: “Günümün ne kadarını başkalarının hayatına kafa yorarak heba ediyorum? Kendimi geliştirmeye ne kadar zaman ayırıyorum?”
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Nurgülcüğüm çok doğru yazdıkların.Kişiler kendilerine bakmadan sürekli başkalarını eleştiriyor.Bu hiç hoş bir davranış değil yarın kendi başına ne gelir bilinmez.Bu tip insanların kendilerini geliştirerek sayılarının azalması dileğiyle🙏🙏
Sevgiyle kal.❤️❤️❤️
Sağol Nurhayatcığım,
Tabii ki
Sevgiler❤
Kalemine eline sağlık
Sağol canım sana da sağlık diliyorum.
Sevgiler❤