“Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın. Öldüm der durur yine de yaşarsın.” – Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Sevgili okuyucularım, bu hafta yargılama ile düşünceyi söylemek arasındaki farkı örneklerle anlatmaya çalışacağım. Fakat konuyu detaylı ele aldığım için bugün yalnızca yargılama üzerinde duracağım. Düşünceyi söylemek ile arasındaki farkı ise 18 Şubat Cuma günü sizinle paylaşacağım ikinci yazımda değineceğim.
İnsanlar hakkında karar verirken en kolay yöntem yargılamak ve suçlamaktır. Peki, neye dayanarak yargılama yapıyoruz? Yargılamanın altında hangi duygu var ki bunu yapıyoruz? Kendimizi çok mu mükemmel görüyoruz? Kendimizi çok mu beğeniyoruz? Kendimizde hiç hata yok mu? Karşımızdaki kişiye soru sorup öğrenmek yerine neden hemen yargılıyoruz?
Bir insan birini yargıladığında aslında yargılanan küçülmüyor, yargılayan kendini küçültmüş oluyor. Kendini sütten çıkmış ak kaşık zanneden ve mükemmel gören, içinde sevgi olmayan, empati yoksunu, Allah’a tam inancı olmayan insanlar yargılama yaparlar.
İnsan, aslında yargıladığı kişinin yaşadıklarını bir gün kendisinin de yaşayacağını bilse o yargılamayı asla yapmaz. Yargıladığı şeyin kendisine döneceğini bilmez. Başına geldiğinde bile yaptığını hatırlamaz, söyleseniz kabul etmez, yok ben öyle demek istemedim, yok sen yanlış anladın gibi geçiştirmeler yapar. Yargılama yapan insanın yüz ifadesine bakın, derler ya bıyık altında gülüyor, diye; yüzünde öyle alaycı bir gülümse olur. Ses tonu bile alaycı bir hâl alır.
Peki, yargılamanın altında yatan duygu nedir biliyor musunuz? “Kibir”…
Her insan kendi içinde değerlidir. Allah her insanı değerli olarak yaratmıştır. Allah’a olan inançlarından bahsederler sonra da başka bir insanın dili, dini, ırkı, eğitimi, fiziksel görüntüsü, zekâsı, kıyafeti, oturduğu semt, konuşması, ses tonu, yetiştirilme tarzı vb. hakkında yargılama yaparlar. Aslında bilseler ki o kişiyi yargılamıyorlar, Allah’ı yargılıyorlar!..
Düşünün, bir insanı görüyorlar, kilolu ise hemen ne kadar kilolu, diye yargılama yapıyorlar. Neden kilolu olduğunu öğrenme nezaketini göstermiyorlar. Belki hasta olduğu için kullandığı bir ilaç var ya da çok büyük bir üzüntü yaşamış, o duygusal travma sonucu kendini yemeye vermiş. Bunları bilmeden hemen, “Ne kadar kilolu, çirkin bir görüntüsü var,” diyorlar. Önce soru sormalı sonra düşünce söylenmeli. Aslına bakarsanız bazen soru da sorulmamalı. Çünkü sorduğunuz soruyla bile yargılamış ve hatta karşınızdaki kişiyi incitmiş olabilirsiniz.
Bazı insanlar vardır, iyi eğitim almışlardır, özel okullarda okumuşlardır. Devlet okullarında okuyanları ya da hiç eğitim almayan insanları yargılarlar. İyi eğitim aldıkları için her şeyi en iyi kendilerinin bildiğini zannederler. Bitirdikleri okullar nedeniyle kendilerini başka bir sınıfa koyarlar. Kendileri gibi eğitim almayan insanlar hakkında konuşulurken “O ne bilecek, cahil, benim kadar eğitim almamış ki” derler. Aslında bir gün kendilerinin de o cahil dedikleri insana muhtaç olabileceğini bilemezler. O eğitim alamamış insanın şartlarına bakmadan hemen cahil yargısını yapıştırırlar. Niçin eğitim alamamış ya da niçin devlet okullarında okumuş, onun koşullarını bir öğrenin ondan sonra ne söyleyecekseniz söyleyin.
Evinde hayvan beslemeyen insana hemen, “Sen hayvan sevmiyorsun” ya da “Sen hayvan besle, koşulsuz sevgiyi öğren,” diyen insanlar var. İşte size yargılama! Evinde hayvan beslemediği için o insanın hayvan sevgisi olmadığını, hayvanlara yardım etmediğini, koşulsuz sevgiyi bilmediğini kim söyleyebilir? Sadece hayvan besleyenlerin hayvansever olduğunu ve koşulsuz sevgiyi bildiğini kim iddia edebilir?
Bir insanın zekâsı, aklı ile veya ses tonu ile alay edenler bir gün kendi zekâ, akıl veya seslerinin bir saniyede gideceğini bilseler bu yargılamayı yapmazlar. Aynı şekilde bir insanın oturduğu semti küçümseyip “Aaa… Orada mı oturuyor? Nasıl oturulur orada?” diye yargılayanların, kendilerinin bir gün o semtte oturacakları ve daha kötü şartlarda yaşayacakları akıllarına gelmez.
Yaşadığım bir örnekten bahsedeyim. Arkadaşlarla bir araya gelmiş, yemek yiyip sohbet ediyorduk. Benim de tanıdığım bir arkadaşlarının yaşadığı üzücü bir olayı anlattılar. Bu sözünü ettikleri kişiyi bir arkadaşı üzmüş. Bunu anlatırken üzen kişi hakkında yaptıkları yorum dikkatimi çekti. İçlerinden biri diyor ki, “Dua etsin de arkadaşım o kadar yurt dışında okuduğu hâlde onun gibi bir kasiyerle yıllarca arkadaşlık yapmış.” Yani orada kasiyer diyerek bir insanı mesleğinden dolayı yargılıyor ve küçümsüyor. Kendi arkadaşlarını ve kendilerini başka bir sınıfa koyuyorlar. İşte bu kibir örneğidir. Oysa akıllarına gelmez, kendileri ister en iyi okulları bitirsinler, en iyi işlerde çalışsınlar, bir gün o yargıladıkları kişinin mesleğini yapmak için iş arayıp da bulamayabilirler bile. Bu nedenle nasıl bir yargılama yaptığına dikkat etmesi gerekir insanın.
Yargılama yapan kişinin niyetinin sevgi içerdiği ve öğretici olduğu söylenemez, orada direkt küçümseme ve alay vardır. Bir insanın diksiyonu bozuk olabilir, kelimeleri hatalı söyleyebilir. Onu küçük düşürücü yargılama yerine öğretici olacak biçimde yol gösterirseniz daha iyi olur. İşte o zaman sevgiden söz edilebilir. Zaten hem sevgiden bahsedip hem de yargılamak tutarlı değildir.
Düşünün, bir gün önce seni seviyorum, diyorsunuz, ertesi gün aynı kişiyi elinde bir torba, içine deniz kıyafetlerini koymuş denize giderken gördüğünüzde yargılayıp alaycı bir gülümseme ile “Plaj çantası yerine poşete koymuş,” diyorsunuz. Aslında niçin poşete koymuş olabileceğini düşünmeyi denemiyorsunuz. Belki arkadaşları çağırmış, “Denize gidiyoruz sen de gel,” diye ve o da gitmek istemiş ama plaj çantası yok ve alacak parası da yok ya da plaj çantasının sapı kopmuş ve aceleyle poşete koymak zorunda kalmış. Önce nedenini öğrenin sonra yorum yapın. Eğer bilmiyorsa bile o kişiye, “Bir dahaki gelişinde deniz kıyafetlerini böyle çantaya koyabilirsin,” diye fikir verin. Bunu gibi çok örnek verebilirim.
Eğer yargılamaya başlarsanız sevmeye zamanınız kalmaz. Zamanınızı ve ömrünüzü yargılamayla geçirirsiniz. Yargılamanın olduğu yerde çözüm yoktur sadece negatif enerji yüklemesi vardır. Biliyorsunuz hep söylüyorum, negatif enerjinin olduğu yerde de sevgi yoktur.
Sevgili okuyucularım, yukarıda da belirttiğim gibi bu konuya cuma günü devam edeceğiz ve düşünceyi söylemek ile yargılamak arasındaki farkı yine örneklerle anlatacağım.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Çok güzel bir yazı ne güzel ifade etmişsiniz Nurgül hanımcığım
Sağolun Birnur Hanımcığım
Sevgiler❤
Empati yapabiliseler ne güzel olur. Empati için de insanı anlamak gerekir ki bu da zordur. Yine güzel bir yazı Nurgül cüm 👍👍
Empati yapmak için yol sevgiden geçmesi gerekiyor.
Sağol Didemciğim
Sevgiler❤