RUHTAKİ ACI

Anılar, anılar, anılar… Yılların, ayların, günlerin, saatlerin hatta anların ardına saklanmış bir sürü anı… Hepimizin hayatı tıpkı benimkiler gibi, iyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla, mutluluğuyla hüznüyle iç içe geçmiş birçok anıyla benzeşmiştir. Çoğu zaman unuturuz yaşanmışlıkları, ne kadar önemli olsa da kendimizde ayırtına varamadığımız çok mühim izler bıraksa da… Sonra gün gelir, bir şeyler olur, hatırlanır o unuttuğumuzu sandığımız anlar. Deriz ki: “Meğer benim böyle davranmama sebep geçmişte yaşadığım o anmış.” İşte o zaman fark edişler başlar, kendimizi yeniden ve sahiden keşfetmeye başlarız. Her bir anı aslında bizi biz yapan, bugünkü kişi olmamızı sağlayan birer yapı taşıdır. Anılar çok kıymetlidir, onları hatırlamak, keşfetmek ve beraberinde bizdeki dokunuşlarını anlayabilmek çok önemlidir.

Bu sefer sandığın başına bir çocuk geçti. Sandığın anahtarını çevirdi ve sandıktan dışarı çıkmaya çalışan bir anıyı alıp çıkardı.

Daha önce sizlere çok güzel bir yarı tatil anımı paylaşmıştım. Her öğrenci gibi bende yarı tatil sonrasında bir an önce okula başlamak istemiştim. Okuldaki arkadaşlarla birlikte olmak ve atletizm müsabakalarına hemen hazırlanmak istiyordum.

Yarıyıl tatili bitmiş ve kardeşimle beraber okula başlamıştık. Bu dönemde öğretmenimiz değişmişti. Yeni gelen öğretmenimize pek ısınamamıştım. Kendisini diğer öğretmenime göre çok farklı ve sert biriydi. Ses tonu öğretici değil, tehdit ediciydi.

Derslerimiz tabii ki daha geniş kapsamlı olduğu için öğretmenimiz haritada yönleri göstermek için pusulanın gerekli olduğunu anlatmıştı. Sınıfımızda olan bir erkek arkadaşımızın babası marangoz işi yapıyordu. Arkadaşımız hemen atlayarak “Babam yapar” dedi. Arkadaşımız, babasına pusulayı söylemiş fakat babası zamanımda pusulayı teslim etmemişti. Birkaç gün geçtikten sonra öğretmenimize ancak teslim edebilmişti. Öğretmenimiz, teslim süresinin uzadığı için arkadaşımıza dönerek “Neden pusula gelmedi? Babana söyle verdiği sözü tutsun,” diye kızmıştı. Fakat bunu çok sert bir dille söylemişti. Ben sınıfta dikkatle arkadaşım yüzüne baktım. Masum bir şekilde “Babamın işleri bu aralar biraz yoğun, ondan dolayı getirememiştir öğretmenim” dedi. Bunu söylerken arkadaşım çok mahcup bir şekilde söyledi. Zaten kendisi her zaman sessiz ve sakin bir çocuktu. Hiçbir zaman öyle kavgacı bir yapıya sahip değildi. Ben onun sessiz ve sakinliğini çok seviyordum. Tabii ki o sırada ben arkadaşımın durumuna çok üzülmüştüm. Birkaç gün sonra babası pusulayı getirmişti. Öğretmen pusulayı çok beğenmişti. Ve öğretmen pusulayı göstererek dersi anlatmaya başladı. Her şey yolunda giderken birkaç hafta sonra o bahsettiğim arkadaşım ortadan kaybolmuştu. Ailesi her yerde çocuklarını aramış ama onu bulamamışlardı. Polislere de haber verilmişti. Tabii ki ben o sırada çok üzülmüştüm. Annem bizi okulda almaya geldiğinde hemen sıcağı sıcağına ona olanları anlattım. Annem, arkadaşım annesiyle sürekli görüşüyordu. Tabii ki ilk başta arkadaşımız okula birkaç gün gelmeyince “Herhalde hasta” olarak düşündük sonra ailesi öğretmenimize çocuklarının kayıp haberini vermişti. Arkadaşımın evi bize beş dakika gibi bir uzaklıktaydı. Ve arama sonuçları başarısız olmuştu. Arkadaşımız tüm arama çabalarına rağmen bulunamamıştı. Arkadaşım bir apartmanda oturuyordu. Apartmanın kocaman bir bahçesi vardı. Arkadaşımın annesi de sürekli okula gelerek çocuğunu alır ve birlikte eve giderdik. Annemle yol boyu sohbet ederlerdi. Bazen annem arkadaşımın annesi gelmediği için onu alıp evine bırakırdı. Tabii ki herkesin merak ettiği arama çabası çok kötü sonuçlanmıştı. Arkadaşımız apartmanın bahçesinde yer alan kuyunun içinde ölü olarak bulunmuştu. Tabii ki çok üzülmüştüm. Çünkü kendisini bir arkadaş olarak çok severdim. Sessiz ve kibar oluşu ayrıca da öğretmenim ona kızması beni çok etkilemişti. Tabii ki bu haberi duyunca içimden öğretmenime çok kızmıştım. Babaannem, dedem ve sonrasında sevdiğim bir insanı kaybetmek benim için çok üzücü bir olaydı. Ve yavaş yavaş sevdiklerimi kaybetme korkusu bilinçaltıma yerleşmeye başladı. Bir süre boyunca anneme öğretmenimin ölen arkadaşıma yaptığı o sert konuşmayı anlatıp durdum. Annem, “Öğretmeniniz nereden bilsin ki arkadaşınızın öleceğini” diyordu. “O sizlere ders anlatmak için acele etmiş o kadar,” dedi. Tabii ki annemin öğretmenimizi savunması beni hiç tatmin etmemişti. Ve annem arkadaşım annesiyle yolda karşılaştığı zamanlar onunla konuşuyor ve beni annem yanlarından uzaklaştırıyordu. Annesi beni gördüğünde daha fazla üzülmesin diye ben onlardan biraz daha ileriye doğru gidiyordum.

Bu olay benim ruhumda bir travma olarak kalmıştı. Bunu ileriki yaşlarda kendime ne kadar zarar verdiğimi fark ettiğimde anladım. Kendimi ve bu olayı şifalandırıp çözmüş oldum. O anda ruhumu o kadar hafif hissettim ki bunu anlatamayacağımı düşünüyorum. Bu geçmiş travma bana o kadar üzüntü vermişti ki oradaki blokajı çözdüğümde bunu anladım.

Çocukken yaşanan her üzücü olay, ruhun bir parçası olarak bilinçaltımızda kalıyor. Bunu bazen fark ediyoruz bazen de hiç fark etmeden hayatımıza devam ediyoruz. Yetişkinlik dönemlerinde yaşadığımız bazı olumsuz durumların kökeninde çocukluk döneminde yaşadığımız travmalar vardır. Önemli olan bu travmaların nedenini bulmak ve ruhumuzu şifalandırarak özgürleştirmektir. Aynı şekilde korkular da böyle tabii ki. Ailelerin burada çok bilinçli olması ve çocukluk döneminde yaşanacak olan olumsuzlukların çocukları etkisi altına aldığını bilmesi gerekir.

Çoğu insan, çocukluk dönemindeki travmalarından kaçıyor. Çünkü yüzleşmek istemiyorlar. Zamanı gelince sizlere korkuların nasıl yerleştiğini ve bunları nasıl fark edip dönüştürebileceğimizi paylaşıyor olacağım.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

2 yorum “RUHTAKİ ACI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir