Sevgili okuyucularım, insanın kendisini tanıması ve kendisini bilmesi hakkında pek çok yazım oldu. Bu konunun üzerinde çok duruyorum çünkü bireyin mutluluğunun ve başkaları ile sağlıklı iletişim kurabilmesinin yolu kendisini tanımasından geçiyor. Bu yazımda da yine bu konuya değineceğim ve kendi yaşadığım olaylardan örneklerle her insanın bakış açısı ve anlayışının farklı olmasının karşılıklı iletişimi nasıl etkilediğini anlatacağım.
Bir resim sergisindeki tablolarda ne anlatılmak istendiğini bilen yalnızca o tabloları yapan ressamdır. Ziyaretçilerin ise yorumları vardır. İşte o yorumları belirleyen ziyaretçilerin gördüklerini nasıl algıladıkları, beğenileri ve bakış açılarıdır.
İnsanlar arasındaki ilişkiler de böyledir. Herkes karşısındakini kendi değer yargısıyla değerlendirir, tanımlar. Bu durumda yapılması gereken nedir? O yargılara uymak için kendinizden vazgeçerek olmadığınız biri gibi mi davranacaksınız? Hayır, bunu kimse yapmak istemez. Çünkü asıl önemli olan insanın kendini bilmesi, bütün duygularını ve düşüncelerini açık, samimi ve dürüstlükle dile getirmesidir.
İlişkilerde en önemli nokta açık ve samimi olmaktır. İlişkiyi sevgi ve güven yürütür. Gerçek sevgi ve güven varsa bakış açıları aynı olmasa da bir ortak noktada mutlaka buluşulur. Aksi durumda ilişki yüzeysellikten öteye gidemez, belli bir mesafede kalır, derinlik kazanmaz. İlişkinin taraflarından biri diğerine isteklerini nezaketle ve açıkça söylediğinde belki karşı tarafa hoş gelmeyebilir ama eninde sonunda ortak bir nokta bulunur.
İnsan kendi ruhunu tanıyorsa nasıl bir hayat sürmek istediğinden de emin olur. Böylelikle kararlarında kimsenin etkisinde kalmaz; başkaları için değil, istediği biçimde yaşar. Bu durum iş, özel ve sosyal hayatın tamamı için geçerlidir.
Örneğin her insanın arkadaşlık anlayışı farklıdır. Bazıları sosyal çevresini geniş tutmak için arkadaşlık yapar bazıları yüzeyseldir bazı arkadaşlıklar ise derindir. Arkadaşlığın seyrini belirleyen kişinin arkadaşlık kavramına yüklediği anlamdır. Diğer deyişle arkadaşlıklarda neye önem verdiğini ve dolayısıyla kendini iyi tanımasıdır.
Benim arkadaşlık anlayışımda paylaşımcılık vardır. Arkadaşım, dediğim insanlarla sözlü, yazılı ve yüz yüze iletişim hâlinde olmayı önemserim. Menfaatçilikten, kullanılmaktan, değer bilmeyen ve dedikodudan hoşlanmam. Öyle süslü boyalı kelimelere bakmam, söze inanmam davranışa bakarım. Sözle davranışın uyuşmadığını gördüğümde bunu açıkça ifade ederek farkındalık vermeye çalışırım.
Yaşadığım olaylardan örnek vereyim. Bazı insanlar seyahat yaptığımda birlikte gitmek isterler. Fakat ben gerçekten iletişimde olduğum insanlarla seyahat etmek isterim. İletişim dediğim, seyahat dışı zamanlarda da bir şeyleri paylaşmak; telefonda konuşmak, hatır sormak, özel günlerini hatırlamak, sevinci ve üzüntüyü paylaşmak, aradaki bağı koparmamak. Gidersiniz seyahate, güzel vakit geçirirsiniz, döndükten sonra iletişim biter, bir sonraki seyahate kadar. Sonra da arkadaşız, denir. Bana göre bu arkadaşlık değil seyahat arkadaşlığıdır. İşte insan önce kendini iyi tanırsa ne istediğini bilir, aman o kişi kırılmasın, diye onunla seyahat etmek zorunda kalmaz. Açık ve samimi olarak düşüncesini söyler. Karşı tarafın bunu nasıl anladığı ise kendi bakış açısına kalmıştır.
Tanıdığım biri “Size değer veriyorum ve seviyorum,” dedi bir gün. Kendisine göre gerçekten seviyor ve değer veriyor ama arayıp sormak yok, özel günlerde kutlamak yok. Onun arkadaşlık anlayışı böyle, yargılayacak değilim fakat benim sevgi ve değer verme anlayışım sadece kelimelerle dile getirmekten ibaret değil. Bunu kendisine söylediğimde “Gönül koymuşsunuz,” dedi. Oysa gönül koyduğum yok, sadece kendimi ifade edip ihmali konusunda farkındalık verdim. Ama o kendi anlayışına göre yorum yaptı. Söylenen sözlerin davranışta da bir karşılığı olmalı. Nasıl bir arkadaşlık istediğimi, sevgi ve değer vermenin sadece sözlerle değil davranışla da sergilenmesi gerektiğini söylediğimde “Herkes kendi içinde bir hayat mücadelesi veriyor,” dedi. “Sosyal medyada paylaşım yapacak kadar zaman varsa demek ki hatır sormak için de zaman vardır,” diye yanıtladım. İnsan kendini tanıyınca arkadaşlıklardan beklentisi de net oluyor ama önemli olan karşıdakinin de bunun farkında olması.
Aynı şekilde tanıştığım bir insan, arkadaş olmak istedi fakat cimri ve negatif olduğunu gördüm. Kendisine bunu açık olarak söyledim “Seninle derinliği olan bir arkadaşlık yapamam, cimrisin ve sürekli negatiflik veriyorsun.” Çünkü kendimi biliyorum benim arkadaşlık anlayışıma uymuyor. Tabii uymuyor diye de böyle insanlara karşı asla olumsuz duygu ve düşünce taşımam. Sadece yakın arkadaş olmam, iletişimimiz tanışıklık düzeyinde kalır o kadar. Çünkü arkadaşlık etmek için arkadaşlık edilmez düşüncesindeyim.
Burada önemli olan “karşımdaki ne bekliyor?” düşüncesine girmeden önce insanın kendini tanıması ve yaşam yolunu ona göre çizmesidir.
Siz açık ve samimi olduğunuzda çok eleştirirler; alıngansın, gönül koymuşsun, kalbin kırılmış, kendini beğenmişsin, etrafında kimse kalmaz, yalnız kalırsın derler. Bırakın desinler, siz kendinizi bildikten sonra gerisinin hiç önemi yoktur.
Örneğin arkadaşlıklarda dedikodudan hoşlanmam. Bazen okul veya iş arkadaşları toplanır. Söz döner dolaşır mutlaka başkalarının dedikodusuna gelir. Ben dedikodu yapılan o ortamda olmak istemem, bunu açıkça söylerim. Toplantılarına katılmadığım için hakkımda söylediklerini de önemsemem çünkü eğer katılırsam o yapılan dedikodudan rahatsız olacağım, ruhuma iyi gelmeyecek. Ruhuma iyi gelmeyen bir şeyi neden yapayım ki?
İnsan kendini tanımadan başkasını tanımaya çalışınca o kişiden beklentileri farklı oluyor. Beklentiler karşılığını bulmadığında da söyleyemiyor. Hem kendi ruhunu yoruyor hem de karşı tarafa dürüst davranmamış oluyor. Dürüstlük insanın kendisine olan özsaygısındandır. Aynı zamanda güven yaratır.
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.