İNSANIN RUHU ACI İSE TATLILIK VEREMEZ

Hayat yolculuğumuzda karşılaştığımız insanların arasında bize acı verenler de vardır tatlılık sunanlar da. Bize acı verenlerin ruhları acıdır, bu yüzden onlarla iletişimimizde hep olumsuz şeylerden konuşur üzülürüz. Tatlı ruhlar ise etrafına da tat verir, onlarla iletişimimiz pozitiftir. İnsanların bu kadar farklı olması doğaldır çünkü nasıl ki fiziken hiçbir insan birbirine benzemiyorsa ruhen de benzemez. Aynı anne babadan doğmuş kardeşler bile birbirinden bambaşka ruhlara sahiptir.

Tatlı bir ruh herkesin yüzünü güldürürken acı ruh birtakım olumsuzluklara sahip olduğu için önce kendisine sonra bütün canlılara zarar verir. Dikkat edilmesi gereken esas nokta yarattığı zarardan çok acılığın kaynağıdır. Bunun için de acı ruha neden olan travmaları bilmek gerekiyor. Hayat hiç kimse için kolay değildir, herkesin kendine göre yaşadığı zorluklar vardır. Bazıları daha çocukken annesiz babasız kalmıştır hatta belki anne ve babasını hiç tanımamıştır. Bazılarının çocukluğu ekonomik zorluklar içinde geçmiştir. Bazıları hiçbir şekilde sevgi görmemiş bazıları sevgi verdiğini sanıp her isteğini yerine getiren ebeveynleri yüzünden şımarık büyümüştür. Bunun gibi birçok travma nedeni sıralayabilirim. Bazı insanlar da vardır ki doğuştan acı ruha sahiptir, doğası öyledir. Temelinde ne olursa olsun önemli olan kişinin kendi yetişkin döneminde ruhunun acı mı yoksa tatlı mı olduğunun farkına varması ve gerekeni yapmasıdır.

Nasıl bir yiyecek veya içeceği damak zevkimize göre değerlendiriyorsak veya pişirdiğimiz bir yemeğin tuzu veya biberi fazla gelmişse bir dahaki sefere aynı hatayı yapmıyorsak acı ruha sahip insanlar da bir kez bunun farkına varabilirse ruhunu eğiterek bundan kurtulabilir. Yeter ki farkındalık oluşturabilsin, kendini tanıyabilsin.

Bir acı ruhta, sevgi olmayan her şey vardır: Bencillik, öfke, kıskançlık, kibir, cimrilik, intikam, kin, nefret, psikolojik ve fiziksel şiddet dürtüsü, yalan, hırs, nankörlük, vefasızlık, maddi ve manevi hak yemek, inat, vb.

Bu acı ruha sahip olan insanlar etrafa sevginin ışığını veremez. İnsan kendinde olmayanı başkasına nasıl versin? Bir de üstelik ışığı olanların ışığını söndürmeye çalışır.

Ruhunda kıskançlık olan belki farkından olmadan belki farkında olarak sizin ışığınızı ve yeteneklerinizi hiçe sayar ve değersizleştirmek için uğraşır. Fakat sizin farkındalığınız yüksek ise o kişinin ruhunu, size karşı ne yapmak istediğini görürsünüz. Çünkü böyle ruhlar açık olarak göstermez, bir yandan sizi seviyor, yeteneklerinizi, ışığınızı takdir ediyor gibi görünür diğer taraftan sizi değersizleştirir. O ışığın kendilerinde olmadığını gördükleri hâlde varmış gibi hissettirip o sırada sizin de ışığınızı söndürmeye çalışırlar. Siz, o kişilere farkındalık verseniz bile kabul etmez o acı ruhla yaşarlar. Kendi yetersizliklerini, yeteneksizliklerini, özgüvensizliklerini bu şekilde kapatmaya çalıştıkları için de hayatta başarısız olmaya mahkûmdurlar.

İnsanın ruhunda bencillik varsa veya aileden şımarık büyütüldüğü, her isteği karşılandığı için bencilleşmişse önce kendini düşünür; karşı tarafın zarara uğrayıp uğramayacağına aldırmadan kendi isteklerinin yerine gelmesini ister. Aslında kendisi zarar vermediğini sanır ama zarar verir. Çünkü bencil insan sevgide cimri olur. Hep almaya alışıktır. Sizinle iletişimini belirleyen de kendi ihtiyaçlarıdır. İhtiyacı varsa iletişim kurar yoksa hatırlamaz bile. Bencillikten kurtulmanın yolu, bunun ruhunu acılaştırdığını, menfaati için bütün canlılara zarar verdiğini insanın yine kendisinin fark etmesi ve görmesidir.

Acı veren ruhların altında aslında bir travma yattığını ve o travmanın da olumsuz duyguları tetiklediğini yukarıda belirttim. İşte o duygulardan biri de öfke. Hayatı boyunca zorluklar görüp üstesinden gelememenin, aileden sevgi yerine sürekli değersizlik görmenin, suçlamanın, suçlanmanın, ezilmiş hissetmenin, kendi ile barışmamış olmanın, yapılan haksızlıklara karşı duramamanın duygusudur öfke. Kısacası hayata karşı duyulandır ve ruhu acılaştırır ve o ruh, etrafına da acı verir. İnsan, öfkenin doğurduğu acılığın kendine ne kadar zarar verdiğini bildiğinde, fark ettiğinde kendi özgür iradesi ile değişime başlar. Fakat bu duygusunu kabullenmez reddederse acı ruhu ile yaşamak zorunda kalır.

Aynı şey diğer duygular için de geçerlidir. Yalan söyleyen birinin kendine güveni, saygısı ve sevgisi yoktur. Menfaat için insanlara yalan söyleyebilir. İşte bu ruh da acı verir. Bir yalana şahit olduğunuzda artık bu acı ruha karşı kendinizi korumaya alırsınız. O kişiye farkındalık verip bu acı ruhtan kurtulmasını da söyleyebilirsiniz. Fakat özgür iradesi ile kabul edip acı ruhtan kurtulmak veya kurtulmamak kendi elindedir.

Gördüğünüz gibi acı ruhta korkular ön planda. Korku yüzünden yalana başvurmak, korku yüzünden başkasının hakkını yemek, korku yüzünden vicdanlı ve merhametli davranışta bulunmamak, korkular yüzünden açık ve samimi olmamak, korkular yüzünden cimri davranmak ve karşı tarafın emeğini hiçe sayıp hakkını vermemek ya da sürekli karşı taraftan çekmeye çalışmak.

Acı ruhlar yalnız insana değil hiçbir canlıya saygı göstermez. İstediği gibi davranışta bulunur ve karşıdakine saygısızlık mı olmuş, bakmaz bile.

İki ay önce parkta yürüyüş yaparken karşılaştığım bir olaydan örnek vermek isterim. Dış görünüşe baktığınızda gayret düzgün ve tanımış markalı kıyafeti ile yürüyüş yapan biri, önünde duran bir kediye ayağı ile vurdu. Etrafından dolaşıp geçmek varken bu insan, ayağı ile kediye vurdu. Tabii ki kedi kaçtı. Şimdi, dış görünüşü ile değerlendirme yaptığımızda böyle bir insanın herhangi bir canlıya asla zarar vermeyeceğini düşünürüz. Ama işte acı ruhu zarar verdiğini gösterdi. Kim bilir zamanında neler yaşamış ki bu acı ruha sahip olmuş. Maalesef bu insan acı ruha sahip olduğunun ve bundan kurtulması gerektiğinin farkına varmadığı sürece hem kendine hem de diğer canlılara zarar vermeye devam edecek. 

Böyle bir insan olmak istemiyorsak bugüne kadar ruhumuzda olan acılar nelerdir, bunları kimlere yaşattık veya kimlerden gördük düşünmeliyiz. Düşünmeliyiz ki farkındalıkla dönüştürebilelim. Kendimizi ne kadar çok tanırsak eksiklerimizi o kadar gidermiş oluruz.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir