GERÇEKLİĞİN BÜTÜNÜNE ANCAK SEZGİ YOLUYLA ULAŞIRIZ.

Sevgili okuyucularım, bu ayki kitap paylaşımım ismi “Gerçekliğin Bütününe Ancak Sezgi Yoluyla Ulaşırız”

Bu kitabın yazarı olan; Henri Bergson, 1859 yılında Polonyalı Yahudi bir baba ile İngiliz-İrlanda kökenli Yahudi bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında etkili olmuştur. Yaşadığı zamanın aksine kendine özgü bir yaklaşımla, felsefe ile bilimi yakınlaştırmayı denemiş ve büyük ölçüde başarılı olmuştur. Bergson’a göre, bilime metafizik, metafiziğe bilim katmak gerekir. Bilime metafizik katmakla, bilimin bilgi bakımından bizi tamamen sınırlayan tutumunu genişletme, metafiziğe bilimi katmakla da metafiziği boş kuruntulardan, soyut kavramlardan kurtarma umudunu taşır. Birçok düşünürü, gerçekliği kavramak için sezgi süreçlerinin soyut rasyonalizm ve bilimden daha anlamlı olduğuna ikna etmiştir. Statik imge ve kavramların ötesinde, dinamik ve bütünsel kavrayışı sezgi sağlar.

1927 yılında “zengin ve hayat verici fikirleri ve bu fikirlerin sunulmasında kullandığı parlak yeteneği sebebiyle” Nobel Edebiyat Ödülü layık görülmüştür. 1930 yılında Fransa tarafından Legion d’honneur ile ödüllendirilmiştir.

Şimdi kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşıyorum.

“…  Her zaman tüm kararlarımızın içerisinde bulunan karakterimiz, aslında tüm geçmiş durumlarımızın edimsel bir sentezidir. Nesneleri algıladığımızda, duyularımızın verdiği bilgileri zihnimizde sakladığımızı düşünürüz. Beynimizde sandıklar, dolaplar, çekmeceler olduğunu ve istediğimiz zaman, istediğimiz bilgiyi buradan çıkartabileceğimizi sanırız. Bu sandıkların içerisinde eskidikçe silikleşerek bulanıklaşan ve zamanı dolunca da silinen anılar olduğunu hayal ederiz. Böylece belleği açıklamış olduğumuzu düşünürüz. Bergson’a göre nasıl süreyi pratik hayatta mekâna yansıtarak, zaman dediğimiz doğrusal ve ölçülebilir kavram ile yer değiştiriyorsak, belleği de bu şekilde açıklayarak anlaşılır hale getiririz. Her ikisi de toplum hayatı için işe yarayan yanılsamalardan başka bir şey değildir. Bellek, ne beyin tarafından saklanan sandıklardan, ne de ihtiyaç olduğunda bir arama motoru gibi içerisinden seçilerek çıkartılan imgelerden oluşur. Anı algının daha az yoğun hali değildir. Algı ile arasında derece farkı değil, temel yapı farklılığı bulunur. Beynin herhangi bir fonksiyonundan belleği çıkartabilme umudu tam olarak yanılsamadır. Bergson için şimdiki zaman her an devam eden oluşun kendisidir ve fiziksel harekete göre şekillenir. Belleğin görevi ise geçmiş zamanı şimdiye taşımaktır. Böylelikle geçmiş şimdinin içerisinde yeniden canlanır ve yaşamaya devam eder. Bizler sadece geçmişi algılarız. Şimdiki zaman ise geleceği adeta kemirmekte olan geçmişin canlanmasıdır. Bergson’un süre anlayışındaki bütünsellik; geçmiş, şimdi ve geleceği birleştirir. Bellek geçmişi bütünsel bir sezgi içerisinde toplar. Geçmiş zaman bitmeyen bir yaratıcı atılım içerisinde şimdiki zamana karışarak yeniden canlanır. Bilinç sayesinde geleceğe taşınmakta olan yakın geçmiş aydınlanır. Bilinç ışığının çoğunun yakın geçmiş için kullanır, birazını da şimdiki durumumuzla bağdaşabilecek daha uzak geçmişi aydınlatmak için kullanabilir.  Kalan tüm geçmişimiz karanlık olarak kalır, çünkü pratikte şimdiki zaman için hiçbir faydası yoktur. ”

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir