İLK KAZAK

Yaklaşık bir ay sonra kaldığım yerden tekrar anılarımı yazmaya devam ediyorum. Bu sefer ortaokul birinci sınıfa giden çocuk sandıktan bakalım hangi anıyı çıkaracak?

Sömestir tatili yaklaşmıştı. Babam, yılbaşı sonrası hemen parça sayımına başladı. Otomotiv yedek parçanın başında kendisi dururdu. İki amcam ise bakım kısmında dururdu. Tabii kolektif şirket olduğu için üçü de aynı şekilde hem yedek parça hem de araba bakımıyla ilgileniyorlardı aslında. Sadece babam ikisinden de çok iyi anlıyordu.

Yedek parça ithal gelirdi. Babam bu parçaları yanında çalışan elemanlarla birlikte tek tek sayar, çıkardığı listeleri deftere işlemek için hafta sonları eve getirir, beraber yapardık. Deftere işlemeyi bana ilkokulda öğretmeye başlamıştı. Şimdi daha iyi yapıyordum. Fakat bu işi yaparken televizyonda hafta sonu yayınlanan spor müsabakalarını seyredemiyordum. Avrupa maçları da dâhil olmak üzere, özellikle futbol maçlarını seyretmediğim zaman üzülüyordum. Buna rağmen bu işi yapmayı da seviyordum çünkü öğrenmeyi seviyordum. Ablam, babama bu konuda hiç yardım etmezdi çünkü babam ona nasıl yapılacağını öğretmemişti.

Derken karneler alındı ve sömestir tatili başladı. İlk dönem karnemin nasıl geleceğini biliyordum, anneme söylemiştim Bu karne en çok amcam için önemliydi. Karnede İngilizce hariç tüm notlarım gayret iyiydi. İngilizceyi seviyordum fakat hoca biraz sert mizaçlı olduğu için fazla soru sormaktan çekiniyordum, hâliyle de İngilizce notum biraz daha düşük geldi. Amcam bundan memnun olmadı, yabancı dil konusuna çok önem veriyordu ve İngilizce kursuna göndermek istedi. Ağabeyim de kursa gidiyordu. Amcam ayrıca ablama “Sen de çalıştır,” demişti. 15 gün tatilde verilen ödevlerini tamamlayacak ve İngilizce çalışacaktım.

Bu arada annem her ay Burda dergisi alıp oradan çıkardığı kalıplarla, örgü örnekleriyle bize ve kendisine giysi diker, örgü örerdi. Ocak ayında aldığı Burda dergisindeki bir kazak modelini çok beğendiğim, anneme de gösterdim. Annem bana örgü örmeyi önceden öğrettiği için “Bunu yapabilirim,” dedim. Dergi Almanca olduğu için modeli ancak resmine bakıp çıkarabilecektim ama bunu yapmaya kararlıydım. Hemen her gün evimize gelen, annemi kardeş gibi gören komşumuz Aynur teyzeye de gösterdim modeli. O çok örgü örüyordu, bilmediği model yoktu, buna rağmen seçtiğim modelin çok zor olduğunu söyledi. Ben,  “Yaparım,” dedim. Tabii o anda bana inanmadı. Ama ben bunu öreceğime inandım.

Annemden beyaz renkte yün almasını istedim, hemen aldı. Başladım örmeye. Aynur teyze geldiğinde hiç göstermiyordum. Öremeyeceğimi söylediği için ona sürpriz yapacaktım. Hızlı bir şekilde kazağı örmeye devam ediyordum Bu arada annem hastalandı. Annem öyle kolay hasta olan insan değildi ama bu kez çok kötü üşütmüştü; yatmak zorunda kaldı. Ablam üniversiteye gittiği için anneme yardım edemiyordu. Evde kardeşim ile birlikteydik. Annem, yemekleri tarif ediyordu, ben yapıyordum. Ispanaklı gül böreği yapmıştım. Akşam sofrada böreği beğendiler, bu durum çok hoşuma gitti çünkü ilk defa yapıyordum. Özellikle babam her yemeği beğenmediği için onun beğenmesi benim için önemliydi.

Annemin iyileşmesi biraz zaman aldı. Çok üzülmüştüm annemin hastalığına çünkü onu hiç böyle görmemiştim. Babam daha sık hastalanırdı ama annem öyle değildi. Babam, annemin hastalanmasını istemezdi. Sadece annem değil, aileden biri hasta olduğu zaman çok üzülürdü ve hep şunu söylerdi: “Kendinize neden iyi bakmıyorsunuz?” Mesela ağabeyim rahatsız olduğu için onun yorulmasını istemezdi. Babam, annemin hastalanmasına çok üzülmüştü. Akşam eve gelince annemi sofrada göremeyince keyfi kalmıyordu, pek konuşmuyordu.

Sömestir tatilindeki 15 gün içinde annem iyileşti. Çok mutlu olmuştum. İnsan bir de alışık olmayınca şaşkınlık içinde kalıyordu böyle durumlarda. Ama o kış annemin rahatsızlığı benim birkaç yemek yapmayı öğrenmeme yol açtı. Aynı zamanda kazağımı da örmüş oldum. Kol ve yaka konusunda annem yardım etti, nasıl yapacağımı gösterdi. Böylece dergideki modelin birebir aynısını örebildim. Artık Aynur teyzenin gelmesini dört gözle bekliyordum. Dayanamayıp annemden Aynur teyzeyi çağırmasını istedim; çağırdı, o da geldi. Hemen kazağımı getirip gösterdim. Önce inanamadı, “Sen mi ördün?” diye sordu. “Evet,” dedim, annem de “Kendi çıkardı,” diye destekledi. Aynur teyze o kadar güzel takdir etti ki çok mutlu oldum. Bu sömestir tatili iki yeteneğimi ortaya koyabileceğim iki deneyim edinmemi sağlamıştı ve ben özellikle örgü örmekten çok mutlu olmuştum.

İnsan kendine inanırsa yapamayacağı bir şey yoktur. O anda bana “Çok zor,” dediklerinde vazgeçmiş olsaydım bu sefer içimde kalacaktı. Ben kendime “Yaparsın,” diye inandım üstelik de vazgeçmedim. Bana ne zaman yapamayacağımı söyleseler daha fazlasını yaptığımı gördüm. Bazen zor olsa da başaracağına inananı kesin ve olumsuz konuşarak yolundan döndürmemek gerekir. Çünkü herkesin yeteneği başkadır. Çocuğun yaratıcılığını bilmeden, denemesine izin vermeden ön yargılı yaklaşmamak gerekir.

O kazaktan sonra artık gördüğüm her modeli örebildim.

O kazağı hep sakladım; benim için çok değerlidir.


Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir