ÇOCUK OLAYLARA EMPATİYLE BAKIYOR

On beş gün aradan sonra tekrar sandığı açma zamanı gelmişti. Ortaokul birinci sınıfa giden öğrenci yine açtı kapağı ve sandıktan bir anı daha çıkardı.

Hızla zaman akıyor; dersler, arkadaşlar, öğretmenler, hafta sonu gezmeleri derken geçip gidiyordu.

Okula birlikte gidip geldiğim üç arkadaşımdan Gizem’in sessizliği ilgili çekmişti. Birlikte gider gelirdik ama o fazla konuşmazdı. Babaannesinde kalıyordu. Ailesinden pek söz etmiyor sadece babaannesini anlatıyordu. Bu durum bana Gizem’in hayatında bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettirmişti.

Okulda veli toplantısı olacaktı. Aramızda bu konuyu konuşurken Gizem, “Benim ailemden babaannem toplantıya gidecek.” dedi. Ben de “Benim amcam gidecek.” dedim. “Peki, ailenden kimse yok mu?” diye sordu Gizem. Babamın var olduğunu ancak amcamın çocuğu olmadığı ve bizimle de yakından ilgilendiği için babamın ondan velimiz olmasını istediğini anlattım.

Gerçekten de öyleydi, amcam ilgilenince babam okul işlerimizi tamamen ona bırakmıştı. Hatta bir gün bir öğretmenim anneme “Babası geldi, konuştuk.” deyince annem, “O, babası değil amcası.” demiş. Çünkü babam hiçbir zaman okula gelmedi.

Ben bunları anlatınca Gizem de annesini küçükken kaybettiğini, babasının evlendiğini ve kendisini babaannesine bıraktığını söyledi. Bunun böyle olması gerektiğine babası ve babaannesi birlikte karar vermiş, o günden sonra da babaannesi kendisine annelik etmiş. Çok üzüldüm. Ben de ona yedi yaşımdayken sevdiğim babaannemi ve dedemi, ilkokul üçüncü sınıftayken de çok sevdiğim arkadaşımı kaybettiğimi anlattım. Acısını az çok anladığımı söylemeye çalıştım. İnsan sevdiklerini kaybedince üzülüyor.

Çocukken tabii ki büyükler gibi bakamıyorsunuz. Daha farklı düşünüp farklı duygularda oluyorsunuz. Babaannem öldüğünde üzülmüştüm. Onu seviyordum. Üç yaşımdayken babaannem bana, “Beni seviyor musun?” diye sormuştu. Sevdiğimi söylediğimde de nedenini sormuştu. “Sen temiz bir kadınsın.” dediğimi hatırlıyorum. Annem ve yengemin ise düşünceleri farklıydı. Çünkü onların babaannem ile diyalogları, yaşanmışlıkları farklıydı. Bu yüzden de onların konuşmaları bana ters geliyordu. İnsan yaşamadığı sürece başkalarının yaşanmışlıklarını pek anlayıp empati yapamıyor.

Ama Gizem’i anlamıştım. Üzülmesini istemediğim için de aramızda konuşurken evde olanlardan daha doğrusu annem ve babamdan pek söz etmiyordum. Genellikle dersler, öğretmenler ve arkadaşlardan konuşuyordum.

Gizem’in babaannesinin evi Feneryolu’nda, istasyona üç dakika yürüme mesafesinde, bahçe içinde, iki katlı bir evdi. Babaannesinin bahçeye istediği sebzeleri ektiğini ve bunu kendisine de öğrettiğini anlattı bir gün. Ben de ona, “Bak ne güzel ki böyle yerde oturuyorsun.” diyerek apartmanda oturmanın dezavantajlarını anlattım. Bunlardan konuşurken mutlu oluyordu. Ben de oluyordum. Bazen çok mutsuz ve dalgın görüyordum onu. Zaten öyle günlerde kendisi de “Bugün hiçbir şey yapmak istemiyorum, hazırlanıp okula gelmek bile zor geldi.” diyordu. Bu hâlde olunca ders çalışma konusunda da isteksiz davrandığı oluyordu. Bazı öğretmenler veli toplantısında bunu babaannesine söylemişler.

Gizem’in durumunu anneme anlattım, “Çok üzücü.” dedi. Ben de babaannemi söyleyince annem “Babaannen Gizem’in annesine göre daha yaşlıydı. O, genç yaşta ölmüş.” dedi. “Ama babaannem de gençti.” diye itiraz ettim. İnsan sevdikleriyle ilgili her şeyi çocukken farklı görüyor. Sonra tabii büyüdükçe anlıyor gerçekleri. Bir de o anda farkında olmadan insanın bilinçaltına korku yerleşiyor. Bu sefer diyorsun ki ‘Benim anneme bir şey olmuş olsa ne oluruz?’ Çünkü o yaşlarda insan hep sanki belli yaşın üstündekilerin öleceğini sanıyor. O güne kadar sadece ilkokul arkadaşımı kaybetmiştim ve bu beni çok etkilemişti ama yakın çevremde genç yaşta ölüm olmamıştı. Bu yüzden arkadaşımın annesini kaybetmiş olması bilinçaltımda korkulara yol açmıştı.

Gizem’e babaannesinin bize gelebileceğini, annemle arkadaşlık yapabileceğini söyledim. Anneme de arkadaşıma yaptığım teklifi anlattım, olumlu karşıladı, “Tabii babaannesi de isterse buyursun gelsin.” dedi. Annem kendisine sormadan yaptığımız böyle tekliflere kızmazdı çünkü misafiri seviyordu. Bazı akrabalar bize gelirken kendi arkadaşlarını getirdiklerinde annem tanımıyor olsa bile olumlu karşılıyordu.

Oysa bazı insanlar karşı çıkar. Mesela ortanca amcamla evli olan yengem öyleydi; tanımadığı birisi gelince “Belki ona göre hazırlık yapacağım.” diyordu. O da kendi yönünden haklıydı. İnsan büyünce daha iyi anlıyor. Bir arkadaşınıza gittiğinizde hiç tanımadığınız birini de çağırmış ise siz rahatsız olabiliyorsunuz. Çünkü o arkadaşınızla o gün paylaşmak isteyeceğiniz özel şeyler vardır ya da size gelen arkadaşınız hiç tanımadığınız birini yanında getirir ama siz o arkadaşınız yabancı olmadığı için evinizde ona göre hazırlık yapmışsınızdır. Yengem de bu konuda titizdi, bu yüzden amcam öyle habersiz misafir getirmezdi. Babam ise iş yerine birisi gelmişse eve getirirdi. O anda anneme ‘hazırlığın var mı, durumun nasıl?’ diye sormazdı. Annem zaten sessiz olduğu için kabul ederdi, sonra da evde hazırlığı olmadığı için koşturup yorulurdu. Babama göre evde ne varsa misafir de onu yerdi ama annem aynı fikirde değildi, ‘Misafir için bir şeyler yapmak veya dışarıdan bir şey almak gerekir’ diye düşünüyordu.

Annem habersiz gelen misafir olduğunda ev temizliğini de dert ediniyordu. Gerçi evin temizliğini sürekli yapıyordu ama yine de bu konuya dikkat ediyordu. Ablam üniversite bitirme telaşında olduğu için anneme yeteri kadar yardım edemiyordu, ben de boş zamanlarımda yardım ediyorum.

Babam amcam gibi davranmış olsaydı annem yorulmazdı. Gerçi annem de birisi geleceği zaman işi olduğu hâlde kabul ederdi. Babamın ve annemin “hayır” kelimesini kullanmadıklarının sonradan farkına vardım. Oysa iki amcam ve ortanca yengem “hayır” kelimesini çok kolaylıkla kullanıyorlardı. Aslında insan biraz olsun kendini düşünmek zorunda. Zaten karşısındaki insan anlayışlı ve empati kurabilen biriyse alınganlık yapmaması gerektiğini bilmelidir. Onun için her daim şunu söylerim:

İnsan karşıdakine ayıp olmasın diye kendi hakkını koruyamadığı zaman başkası o hakkı hiç vermiyor. Ben bunu çocukluk dönemimde ailemde gördüm. Babam ve annem kendilerini hiç düşünmedikleri için karşı tarafın istekleri hep öncelikleri oldu.

Tabii insan sonra üzülüyor.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir