Anılarımı anlatmaya on beş gün önce kaldığım yerden devam ediyorum. Ortaokul birinci sınıfa başlayalı 3 ay olan çocuk şimdi sandıktaki bir anıyı daha serbest bırakıyor.
Okulda günler hızla geçiyordu. Derslere ve yeni öğretmenlere alışmaya başlamıştım. Beni en çok etkileyen tarih hocası olmuştu. Belki tarihi çok sevdiğim içindi. Coğrafyayı da seviyordum fakat coğrafya hocasının anlatımı bana yeterli gelmemişti. Oysa tarih hocamız her konuyu ayrıntılı anlatıyor üstelik ders dışında çok güzel kültürel bilgiler de veriyordu. Bunun üzerine kendisine hangi tarih kitaplarını okumam gerektiğini sordum. Önerdiği kitapları zevkle okuyor, tarih dersini de zevkle çalışıyordum. Diğer derslere de çalışıyordum ama bir tarih gibi değildi.
İngilizceyi de çok sevmiştim. Çünkü yabancı bir dil öğrenmek faydalıydı. Kuzenlerim Almanya’da yaşadığı için dil öğrenmenin öneminin farkındaydım. Bir yerlere, mesela Almanya’ya gidersem yabancı dilim olduğunda rahatlıkla konuşacağımı düşünmek bile beni heyecanlandırıyordu. Bir de ilkokuldan beri hiç vazgeçmediğim spor vardı. Beden eğitimi dersini çok seviyordum. Okulumuzda basket potaları vardı. Basket oynamaya başlamıştım. Oynarken çok mutlu oluyordum, zaman hiç geçmesin istiyordum.
Sınıfta genellikle sessizce dersi dinlerdim. Arkadaşlarımla fazla konuşmazdım. Sadece teneffüslerde kantine gidip orada muhabbet eder ama çoğunlukla da hava güzel olsun olmasın mutlaka bahçeye çıkardım. Koridor büyük ve uzun da olsa pek kapalı kalmak istemiyordum. Benimle kimse gelmese bile tek başıma okulun bahçesinde geziyor ya da oturuyordum. Bahçede olmaktan keyif alıyordum.
Okula birlikte gidip geldiğim gruptan sınıf arkadaşım Almila’nın evine hafta sonları ders çalışmaya gidiyordum. Annesi kimya öğretmeni olduğu için biz ders çalışırken zaman zaman yardım ediyordu. Bizi sınav yapıyordu. Almila, annesi öğretmen olduğu için daha farklı dersleri çalışıyordu, bir de annesi okuldaki öğretmenlerden onun hakkında bilgi alıyordu. İşte o günlerde bir şey dikkatimi çekti. Öğretmenler, Almila’ya sınıftaki diğer öğrencilerden daha farklı mı davranıyordu, yoksa bana mı öyle gelmişti. Bir süre sonra yanılmadığımı anladım. Annesi bu okulda öğretmen diye bazı öğretmenler Almila’yı daha çok takdir ediyor, daha farklı davranıyordu. Aslında sorulan sorulara sınıftaki herkes cevap veriyordu ama Almila cevap verdiği zaman birkaç öğretmen ona farklı davranıyor, övgü dolu sözler söylüyordu. Zaman içinde Almila’nın ön planda tutulduğunu gördüm. Aslında bütün öğrencilere aynı şekilde davranılmalıydı. Onun annesi okulda öğretmen diye farklı davranılması bana hoş gelmemişti. Bunu anneme ve ablama anlattım. Ablam aynı okulu bittirdiği için öğretmenleri tanıyordu, bu yüzden davranışlarına şaşırmadı. Annem ise “Almila sana olumsuz bir şey söylüyor mu? Söylemiyor. O yüzden sen böyle şeylere takılma, derslerini çalış.” dedi. Aslında ben herkese aynı davranılmasından yanaydım ama annem üzerinde durmamam gerektiğini söyledi.
Bu arada ortanca amcam ortaokulda da velim olmuştu. Veli toplantılarını hiç kaçırmazdı. Altı gün çalıştığı hâlde pazar günü tatilinden fedakârlık yapar mutlaka toplantıya katılırdı. Bizim okuldaki başarımız onun için çok önemliydi bu yüzden ne yapılması gerekiyorsa yapardı. Üstelik her geldiğinde “Dersler nasıl gidiyor?” diye sormadan edemezdi. Tabii bu kadar fedakârlık ve ilgi karşısında insan başarılı olmak için daha fazla çalışmak zorunda kalıyor. Çünkü karnenin iyi gelmesi gerekiyor. Bu da ister istemez büyüdükçe her yaptığın işte “başarılı olmalıyım” düşüncesinin gelişmesine neden oluyor.
Aslında kime göre, neye göre başarı? Babam mesela, o kadar üstünde durmazdı. Ona göre başarı, sınıfı geçmek, okulu bitirmekti. Babam çok çalışıyordu çünkü o da işinde başarılı olmak istiyordu. Bir kere çalışmayı seviyordu. Oturmayı sevmiyordu. Hasta olduğu zaman bile işine gidiyordu. Kendine yeterince zaman ayırmıyordu. Sadece pazar günleri tatil yapıyordu. İş hayatına atılıp da yoğun çalışırken iki günlük iznin bile yetmediğini görünce tabii, “Babam nasıl o tempoya dayanabiliyordu?” diye üzülerek düşünüyorsun ister istemez. Babamın çalışmasını akrabalar bilirdi. Bize geldiklerinde babamı görmezlerse anneme,“Nerede? Yine çalışıyor mu?” diye soruyorlardı.
Aslında babam için aile kavramı çok önemliydi. Bu yüzden akşam geç de gelse pazar günü de olsa mutlaka hep beraber dışarıya çıkardık. Ailesinden ayrı gezmezdi. Birimiz bu gezmelere katılmak istemesek “Neden gelmiyorsun?” diye sorar mutlaka geçerli sebep sunmamızı isterdi. Buna rağmen babam biraz daha az çalışıp kendine ve bizlere daha çok vakit ayırabilseydi keşke. Çocukken anlamıyorsunuz ama zaman geçtikçe ailenizle vakit geçirmenin önemini ve kıymetini daha iyi anlıyorsunuz.
Ağabeyim de babamla çalışıyordu. Okuldan gelip hemen babamın yanına gidiyordu. Lise birinci sınıftaydı. Ödevlerini işten geldikten sonra yapardı. Ağabeyim genellikle dersi derste dinlediği için fazla çalışmadan çok iyi notlar alırdı. Onun evde pek ders çalışmadan başarılı olmasını çok takdir ediyordum.
Bu arada evimizde sürekli misafir olduğu için annemin boş vakti olmuyordu. Her gün mutlaka komşumuz sabah kahvesine veya öğleden sonra çaya gelirdi. Annem de yalnızca kahve veya çay vermek alışkanlığı olmadığı için mutlaka yanına ikramlık hazırlardı. Annemin yaptıklarından en çok sevdiğim elmalı ponçikleri arkadaşlarımla da paylaşmak için peçeteye sarıp çantama koyuyordum. Arkadaşlarım annemin yaptıklarını beğenince mutlu oluyordum ve eve gelir gelmez onlara götürmek için annemden tekrar pasta yapmasını istiyordum. Arkadaşlarımla paylaştığım, onlara bir şeyler verdiğim zaman mutlu oluyordum.
Bazı alışkanlıklar çocukluktan kalmadır. Paylaşmak da öyle. Çocukken alışmışsanız şartlar ne olursa olsun o paylaşma büyüyünce de devam ediyor. Paylaşmanın azı çoğu yoktur. Bazılarına göre küçük gelebilir ama önemli olan niyet etmektir. Mesela ablam da üniversitede okurken çiçek alırdı. Okul dönüşü genelde Kadıköy’e uğradığı için alışverişi de o yapardı. Bazen çiçek de alırdı. Getirdiğinde annem hemen vazoya yerleştirip salondaki masanın üstüne koyuyordu. Vazodaki o çiçekler masanın üstünde çok güzel görünüyordu, bakınca mutlu oluyordum. Bir de kokulu çiçeklerse gidip gelip kokluyordum. Belki de bu yüzden çiçeklerin benim hayatımda her zaman ayrı bir yeri olmuştur. Hâlâ da bu alışkanlığım devam eder, çiçek alırım.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.