Anılarıma kaldığım yerde devam ediyorum.
Her geçen gün büyüyen çocuk henüz korkularla tanışmadığı için o farkındalığı ile tekrar sandığın başına geçiyor, kilidin içinde anahtarı çevirip bir anıyı da serbest bırakıyor.
Karneler alınmış, okullar kapanmıştı. Ağabeyim, kardeşim ve ben, çok iyi karne getirmiştik ailemize. Tabii ki buna en çok sevinen ortanca amcamdı. Daha önceki anılarımda da bahsettiğim ortanca amcam çocuğu olmadığı için bütün ilgi ve dikkatini bize vermişti. Küçüklüğümüzden beri her şeyimize karışırdı. Ne yapmamız gerektiği konusunda babamdan çok amcam yönlendirirdi bizi. Tabii ki ben büyüdükçe bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştım. Bu rahatsızlığımdan anneme söz edince “Amcan sizin iyiliğinizi istiyor,” dedi. İyiliğimizi istediğini biliyordum, anneme de bunu söyledim ve “Ama her zaman her şeyin mükemmel olmasını, sürekli derslerde başarılı olmamızı istiyor. Ayrıca hata olunca öfkeleniyor ve sesini yükseltiyor,” dedim. Her derste yüksek notlar alarak amcamı mutlu etmeye çabalıyorduk. Bunun bende büyük bir baskı yarattığını zaman içinde anladım. Anneme her dersi eşit oranda sevmediğimi ve ona göre çalıştığımı anlattım, “Zaten” dedim, “Sorumlu bir çocuk bütün derslerine çalışır, yapması gerekeni yapar.” Sorumluluklarımın farkında olduğumu göstermeye çalışıyordum. Tabii ki annem de biliyordu fakat o da sesiz olduğu için amcama bir şey diyemiyor, sadece idare ediyordu. Üstelik babam da annem gibiydi.
Amcamın o yıllardaki baskıcı tutumu ve hayatımıza müdahale edip yönetmesi yüzünden ruhumun sıkıştığını ve özgür olamadığını ancak ileri yaşlarda fark ettim. Bunu fark ettiğimde de ilk işim oradaki olayı şifalandırıp tekrar özgürleşmek oldu. Bunu zamanı geldiğinde anlatacağım.
Yaz tatili artık başlamıştı. Ağabeyim ve kardeşim, babamın yanına gidip çalışıyorlardı. Ben de evde anneme yardım ediyordum. Arkadaşlarımla buluşuyordum, ayrıca okumam gereken kitapları okuyordum. Her yaz olduğu gibi annem bizi denize götürüyordu. Bir akşam babam tatile gideceğimizi fakat bunun için dini bayramı beklememiz gerektiğini söyledi. Çünkü iş yerini ancak bayramda kapatabileceklerdi ve küçük amcam ile birlikte gidecektik. Sevinçten havalara uçtuk. O dini bayramın gelmesi için gün saymaya başladım. Her gün takvime bakıyordum. Heyecanlıydım çünkü benim için tatil yapmaktan ziyade her zaman olduğu gibi deniz önemliydi.
Tatil günü geldiğinde annem valizleri hazırlamaya başladı. Giyeceğim kıyafetleri kendim seçip anneme verdim. Üniversitede okuyan ablamın da sınavları bitmişti, rahatlıkla bizimle gelebilecekti. Ablamın sınavları önemli olduğu için tatilden ziyade proje çizmeyi tercih ederdi genellikle. Hazırlıklar tamamlanmıştı. Ertesi sabah küçük amcam, yengem, çocukları ve biz ailece o büyük arabamıza binip tatil yapacağımız yere gitmek üzere yola çıktık. Ortanca amcamlar bizimle gelmedi, onlar kendi başlarına kalacaklarını söylemişlerdi. Tabii her zamanki gibi bu durum babamı mutlu etmemişti. Onu amacı hem bayramı hem de tatili bütün aile bir arada geçirmekti. Babam geleneklerine bağlıydı, dini bayramlarda evde olup misafir ağırlamayı, akrabaları ziyaret etmeyi severdi. Bu yüzden tatile gitmek istemezdi. Bu sefer şehir dışına çıkmayı kabul etmesinde biraz da olsa küçük amcamın rolü vardı. Babama kalsa yine “Bayramı evde geçirelim,” derdi.
İstanbul’dan yaklaşık altı saat süren yolculukla amcamın bulduğu otele ulaştık. Otel denizin hemen yanındaydı, çok sevindim görünce. Annem ve yengem otel hakkında konuşuyorlardı, söylediklerinin içinde benim için en önemli olanı denize yakınlığıydı. Çünkü kimseye sormadan hemen odadan çıkıp denize girebilecektim. Onlar yol yorgunluğunu atmak için dinlemek istediler. Bense bir an önce denize girmeye can atıyordum. Kıyafetimi değiştirip denize gitmek istediğimi söyleyince annem, “Niye bu kadar acele ediyorsun ki? Daha yeni geldik, biraz dinlen, bir şeyler ye ondan sonra gidersin,” dedi. Aldığım cevabın memnuniyetsizliği ile “Ben senin gibi değilim, yorulmadım ve acıkmadım. Şu anda canım bunu yapmak istiyor, onun için de gideceğim,” dedim. Sağ olsun, annem beni kırmadı, otel denize ne kadar yakın da olsa beni tek başına bırakamayacağı için kardeşim ve ağabeyimi de alarak bizi denize götürdü. Ablam da sonra geldi.
İstanbul’da denize girdiğimiz yerlerde genellikle fazla dalga olmazdı. İlk defa çok dalgalı bir denizle karşılaşmıştım. İnsanlar o dalgalı denizde yüzmeye çalışıyorlardı. Annem her zamanki gibi “Fazla ileri gitme,” diyordu. Kardeşim benim gibi cesaretli değildi. O genellikle kıyıda yüzer pek ileri gitmez, benim de çok açılmamı istemezdi. Henüz altı yaşındayken adadaki yazlıkta bir kişinin denizde boğulduğunu görmüştü ve o günden sonra da denize karşı bir ürkeklik gelmişti üzerine. Bu yüzden ben hiçbir korku duymadan dalgaların içine girip gözden kaybolunca kardeşim paniğe kapılmış hemen ağabeyime ve ablama seslenmiş. Neyse ki ablam beni dalgaların arasında görüp kardeşimi sakinleştirmiş.
Bu endişeli anların dışında tatilimiz çok güzel geçti. Artık dönüşe geçme zamanı gelmişti. Ben çok mutluydum, hem denizin tadını çıkarmıştım hem de yeni arkadaşlar tanımıştım. Biraz daha kalmak istedim ama kalmadım diye de üzülmedim ve mutsuz olmadım. Çünkü daha yaz tatili devam ediyordu ve İstanbul’da kendim için hazırladığım programlar beni bekliyordu.
Çocuklara yol gösterirken hiçbir zaman baskı uygulamamak gerekiyor. Baskı ile yönlendirilen çocuk kendini özgür hissederek büyümediğini maalesef ileri yaşlarında görüyor. Bir de özgür ruhlu bir çocuk ise buna hiç gelemiyor. Çocuk kendi sorumluğunu almayı öğrenmişse artık o çocuğa yaptığı iş veya yanlış hakkında bir farkındalıkla çözmek yolu göstermek gerekiyor. Her aile çocuğunun başarılı olmasını ister fakat bu konuda çocuğa hiçbir zaman baskı yapılmamalıdır. Üstelik çocuğun başarısı sadece derslerle ölçülmemelidir. Her çocuğun yeteneği farklıdır.
Çocukların küçük yaşta bilinçaltına yerleşen korkular zamanında şifalandırılmazsa geleceğini de etkiler. Özellikle ailelerin farkına vardıkları anda o korkuyu şifalandırmaları gerekiyor. Aksi hâlde o korkuyla büyüyen çocuk ileride daha farklı korkuları da ekleyerek ruhu hapisteymiş gibi yaşıyor ve yapabileceklerini de yapmıyor, yapamıyor.
Çocuk, özgür olarak büyür.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.