Yazılarımı yazarken o anda kendi aldığım rehberliğime göre yazıyorum. Bazı yazılar o anda yaşadıklarımın etkisiyle sıcağı sıcağına kaleme aldıklarımdır. Bunlardan bir tanesi de bugün yazdığım yazı sevgili okuyucularım.
Bir buçuk ay önce gittiğim tatilde deniz kenarında otururken beni çok etkileyen bir konuşmaya ister istemez şahit oldum. “Baba, teşekkür ederim, kesene bereket olsun.” Başımı çevirdim, bir baktım küçük bir çocuk. Babasına bunu söylerken yemeğini bitirmişti. Çok hoşuma gitti. Bir çocuktan böyle bir cümle duymanın şaşkınlığıyla annesine dönüp “Sizi çok takdir ettim.” dedim ve sohbet etmeye başladık. Oğlu henüz altı yaşındaymış. İki çocuklarına da bu terbiyeyi vermişler. “Biz iki çocuğumuza da kim olursa olsun size bir şey ısmarlarsa ya da bir hediye verirse teşekkür edip kazançlarının çoğalması için bu cümleyi söylemelisiniz, diye öğrettik.” dedi. Çok ince bir tavır bu, diye düşündüm. Belki o anda önemli olduğunun farkında olmuyoruz ama aslında bir çocuğun aileden aldığı sevgi, değer verme, görgü, asalet o kadar önemli ki. Bunların hepsi ileri yaşlarda ortaya çıkıyor. Sevgiyi, çocuğun babasına söylerken ki sesinde duydum, iki kardeşin bakışlarında gördüm.
Boşuna dememişler ağaç yaş iken eğilir, diye. Çünkü o ağacı zamanında eğmezsek ileri yaşlarda kendisine ve çevresine zarar verir. (Üzüntü olarak.) Çocukluklarında aile sevgisi almayanlar yetişkinlik döneminde hatalar yaparlar ve hem kendilerine hem de etrafa zarar verdiklerinin farkında olmadan yaşarlar. Asıl mesele ruhlarının sevgiye olan açlığını görememeleridir. Annelerinden alamadıkları sevgi ve ilgiyi sürekli başkalarında ararlar.
Duygusal ve sosyal ilişkilerde temel beklentileri ilgi ve sevgidir. Kadın ve erkek olarak ayırım yapmıyorum. Böyle insanlar sevgiye aç oldukları için kendilerinden istenen sevgiyi başkalarına aktarmakta da güçlük çekerler. Ben böyle insanlar için sevgi cimrisi, diyorum.
Sevgi açlığı olanlar çok çabuk âşık olurlar. Çünkü tek beklentileri ilgi ve sevgi. Onlara bunu verecek bir insanla karşılaştıklarında hissettiklerini aşk diye tarif ederler. Hemen evlenirler ya da birliktelik sürdürürler. Fakat bir süre sonra gerçekler ortaya çıkar. Karşı tarafın beklediği sevgiyi veremedikleri, değer ve güven de oluşmadığı için terk edilirler. Hele karşılarına çıkan kişiler de kendileri gibiyse, o ilişkinin yürümesi olanaksızdır ve biter. Sonra başka bir aşka yelken açılır, derken bir başkasına, bir başkasına ve hepsi hüsranla sonuçlanan bir kısır döngüde sevgi arayışı sürer gider.
Sevgi açlığı çekenler, hayatın her alanında yaşadıkları olumsuzlukları başka bir nedene bağlarlar ve insanları kötü olmakla suçlarlar. Örneğin, gerçekte hiç istemedikleri hâlde sivil toplum çalışmalarında yer almak için çabalarlar. Amaçları (diyelim ki bir dernek başkanlığına seçilmişlerse) topluma veya o derneğe hizmet değil herkes tarafından sevilmek, beğenilmek, ilgi görmektir. Zamanla ilk günlerdeki ilgi azalınca ya da kendilerinden beklenen görevleri yapmak zor gelince hemen insanlardan şikâyet etmeye başlarlar hatta o görevden kurtulmaya çalışırlar.
Sevgiye aç insanların özgüvenleri de yoktur. Sürekli övülmedikleri, takdir ve ilgi görmedikleri zaman kendilerini yetersiz hissederler. Bu yüzden de her ne yapıyorlarsa kendileri için değil başkaları için yaparlar.
Değersizlik hissi öyle işlemiştir ki içlerine, koşulsuz sevgi veren insanların sevgisi karşısında nasıl davranacaklarını bilemez, bu kez şımarırlar. Deyim yerindeyse kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sanırlar. Hatta şımarıklıkları kibre dönüşür, başkalarının yaşamlarını yargılar, küçümser, alay eder, dedikodusunu yapar; kendilerine kötü karma yaratırlar, kendilerine zarar verirler. Bilmezler ki koşulsuz sevgi verenler sadece bu insanlara değil her canlıya o sevgiyi akıtıyor.
Sevgiye aç bir ruhu iki güzel sözle sevildiğine ikna etmek mümkündür. Özellikle anne sevgisini alamamış kişilerde durum böyledir, azıcık ilgiyi gerçek sevgi sanırlar. Aileden gelen sevgi eksikliği ile yüzleşememiş insanlar mutsuz ve huzursuz ruhlarının açlığını gidermek için ya hayatlarına çok insan alıp çok arkadaşım, dostum var, der ya aşırı yemek yer ya da aşırı alkol tüketir. En kötüsü de bir aile kurduklarında kendi çocuklarına bile sevgi aktarımında sorun yaşamalarıdır. Ama almadıkları bir şeyi vermelerini beklemek de haksızlık olur.
Bence bütün canlılar sevmeye ve sevilmeye ihtiyaç duyar. Sevgi eksikliği bilinç dışında yaşanan bir sorundur. Karşılıksız ve sınırsız sevginin bilinç seviyesinde ortaya çıkabilmesi ve farkındalık için önce sevgi eksikliğinin kaynağı bulunup, yüzleşilip şifalandırılmalıdır. Ancak bu şekilde kişinin kendisinden başlayarak sevgiyi alma verme dengesi kurulabilir ve beraberinde güven ve değer vermek gelir. Bu yüzden böyle insanlarla karşılaşıldığında yapılacak en güzel davranış yargılamak yerine yol göstermek, şifalanmalarına vesile olmaktır. Elbette kabul ederlerse. Etmezlerse tabii ki yapılabilecek bir şey yok.
Ruhu sevgiye doymuş bir insan, özgüveni olup başkaları tarafından beğenilmek, takdir edilmek, sürekli övülmek istemez. Sağlam ilişkiler kurar, ne istediğini bilir ve bunu net ve açık olarak söyler. Zaten karşısındaki insana da o enerjiyi verir.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Sevgi ortamında büyümek cok sağlıklı birey olmayı sağlıyor. Cok doğru yazın
Kesinlikle canım
Sağol ,sevgiler ❤️
Ruhu sevgiye doymuş kişi olarak seni örnek gösterebilirim.Bu tip kişilerin artması dileğiyle❤️
Sevgi ve ışıkla kal Nurgülcüğüm.🌹
Sağol Nurhayatcığım,
Sağlıklı ve mutu günler dilerim.
Sevgiler❤