SEÇİMLER

Çoğu zaman unuturuz yaşanmışlıkları; ne kadar önemli olsa da kendimizde ayırdına varamadığımız çok mühim izler bıraksa da… Sonra gün gelir, bir şeyler olur, hatırlanır o unuttuğumuzu sandığımız anlar. Deriz ki “Meğer benim böyle davranmama sebep geçmişte yaşadığım o anmış.” İşte o zaman fark edişler başlar, kendimizi yeniden ve sahiden keşfetmeye başlarız. Çocuk gene sandığın başına geçti, anahtarla sandığı açıp geçmişteki bir anıyı serbest bıraktı.

İlkokul dördüncü sınıfa başlamama artık günler kalmıştı. Sünnet düğünü, kısa bir deniz tatili, kanaviçe öğrenmem derken yazı geride bıraktım. Deniz tatilinin bana göre çok kısa olmasına rağmen gene de o yazı çok güzel geçirdim ve mutluydum.

Okullar açıldı. Ben artık bir yaş daha büyümüş olarak ilkokul dördüncü sınıfa başlıyorum. Kardeşim ilkokul ikinci sınıfta; o, hastalığı yüzünden gidemediği için bir sene kaybı oldu. Ağabeyim ortaokul ikinci sınıf, ablam ise üniversite üçüncü sınıfa başlıyor. Her zamanki gibi heyecan vardı. Aslında bu heyecandan ziyade meraktı; sınıfa yeni arkadaşlar gelir mi veya ayrılanlar oldu mu diye. Ama en önemlisi ilkokul ikinci sınıftan itibaren gelen ve hiç ısınamadığım öğretmenimin yerine başka öğretmenin gelip gelmeyeceğiydi. Çünkü öğretmenimin bende bıraktığı ilk his negatifti. Sonra iki sene boyunca ilk hissimde haklı olduğumu gördüm. Ders anlatması ve davranışları hoşuma gitmiyordu. Aileme bu konuda fazla bir şey söylemiyordum. Söylesem bile öğretmenin haklı olduğunu savunacaklardı. Onun için mümkün olduğu kadarıyla kendi içimde yaşıyordum.

Çocukluk yıllarımda yaşadığım olumsuzlukları fazla anlatmaz, çok zor meseleler olmadıkça kendi içimde çözmeye çalışırdım. Bu beni daha mutlu ederdi. Çünkü yaşça büyük insanların size yaptığı haksızlıklar karşısındaki genel tutumun, “büyükler her şeyi bilir ve hep haklıdır” biçiminde olduğunu daha o yaşımda kavramıştım. Ailelerin en büyük yanlışı çocukların bir şey bilmediklerini düşünmeleridir. Oysa çocuklar bilgedir bence. Aslında çocuklar büyüklere bilgelik yaparlar. Her ne kadar ailem benim sezgilerimin ve insanlarla ilgili söylediklerimin üstünde durmasa da ben kendi sesimi dinledim. Öğretmenim ilk geldiğinden beri bana negatif enerji vermişti. Sadece dersleri dinleyip çalışıyordum; okul bitirmek için bir duygusal bağ kuramamıştım.

Okulun ilk günü annem götürdü bizi, öğlenci olmuştuk. Öğlen gidip akşam dönecektik. Annem, kardeşimle benim okula servisle gitmemizi istediğini söyledi babama. Babam, olur, derken gene ortanca amcam yok, dedi; annemin götürmesini istedi. Annem itiraz etti. Çünkü ağabeyim ortaokuldaydı, okula trenle gidiyor, öğlenleri gelip yemek yiyordu, bazen babamın yanına çalışmaya gidiyordu. Annemin evde onu beklemesi, ilgilenmesi gerekiyordu. Ablam üniversitede olduğu için onun okul saatleri belli değildi. Fakat bizi okula götürüp getirmesi annemi kendi açısından zorlayan bir durumdu. İşlerini yarım bırakıyor, zamana karşı mücadele ediyordu. Bir de misafir olursa iyice zorlaşıyordu her şey. Neticede babam, ortanca amcamın itirazlarını bu sefer dinlemedi ve bizi servise verdiler.

Bizi alacak servisin şoförü ile aynı mahallede oturuyor hatta ailece onu tanıyorduk. Eşi hemşireydi, evde biri hastalanıp da iğne yapılması gerektiğinde çağırıyorduk. Hemşire, neşeli bir kadındı, komik şeyler anlatıp bizi güldürüyordu. Her gelişinde kardeşimle ikimiz, bu sefer ne anlatacaksınız, diye soruyorduk; biraz daha kal, diye ısrar ediyorduk. İşte servis şoförümüz de tıpkı hemşire eşi gibi neşeliydi. Serviste türlü komiklikler yapıp bizi güldürüyordu. Okula giderken en başta bizi alırdı. Çok eğlenmemize rağmen ben servise binmekten ziyade kardeşimle birlikte yürüyerek okula gitmek istedim. Fakat bunu ailem kabul etmedi. Okula gidip gelirken iki ana caddeden geçtiğimiz için olumlu bakmadı. Okul dönüşünde geldiğimiz güzergâhta kırtasiye vardı, kardeşimle her gün olmasa bile haftada üç gün oraya uğruyorduk.

Okulun ilk gününde aklımdaki soruların heyecanla beklediğim yanıtlarını aldım. Öğretmenimiz aynıydı, arkadaşlarımdan ayrılan olmamıştı. Arkadaşlarımdan yakın olduklarımla zaten yazın görüşmüştük. Bazı arkadaşlarımla sadece okulda görüşüyordum. Herkesle arkadaşlık yapmak yerine ortak şeyleri paylaşacağım kişilerle arkadaşlık yapmayı tercih ediyordum. Herkesle konuşuyordum fakat sadece birkaç özel arkadaşım vardı, bu arkadaşlarımla da rahatlıkla her şeyimi paylaşabiliyordum. Genellikle arkadaşlar arasında sessiz kalıyordum. Sorulduğu zaman cevap veriyordum, öyle çok konuşan, her şeye atlayan birisi değildim. Yalnız kalmamak için herkesle arkadaşlık yapmazdım. Hâlen de öyleyim. Zaten kendi kendime yetindiğimden benim için önemli olan ortak noktalarımızın olduğu arkadaşlıktır. Seçiciliğim çocuklukta başlıyordu. Bu, yemekte olsun arkadaşlıkta olsun hep böyleydi, seçici olmuştum.

İnsan kendini tanıdığı zaman hayatına alacağı insanlar konusunda fazla üzülmez. Çünkü kendini tanıdıkça ister sosyal hayatta ister özel hayatta, üzülmeyi en aza indirmiş olur. Çünkü amaç aynı duyguları paylaşmaktır. Bazı insanlar yalnızlıktan korktukları, kendileriyle baş başa kalamadıkları için birçok arkadaş edinirler. Kendi kendilerini yeterince tanımadıkları için bu arkadaşlıklardan beklentileri çok farklı olur ve sonra da çok üzülürler. Sağlam arkadaşlık için önce insan kendini çok iyi tanımalıdır. Tabii ki görüş farklıkları olacak, düşünceler ayrı olacak ama en önemlisi aynı duyguları paylaşmaktır. Menfaat için arkadaşlık kurmamak gerektiğinin de önemini vurgularım her zaman. Yüzeysel ilişkiler bir yere kadar gidiyor.

Ailede bir karar alınması gerekiyorsa ortak olarak alınmalıdır. Konuşulup her iki insan da düşüncelerini söyleyip ona göre hareket edilmelidir. Tek tarafın baskın olması, karşı tarafa saygısızlıktır ve ezik olmasına neden olur. Sürekli kendi kararlarını uygulatan kişi dominant yani otoriter bir kişilik sahibidir. Bu da ilişkilere zarar verir.

Neşeli insanlar, her zaman insanlara çok iyi gelir. İğne yapan hemşire neşeli olduğu, bizi güldürdüğü için evimize geldiğinde biraz daha kalmasını isterdik. Somurtkan bir insan olsaydı onun kalmasını istemezdik.

Ve lütfen unutmayın; çocuk her zaman iyi bilir.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com 
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

2 yorum “SEÇİMLER

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir