Zaman hızlı akıp gidiyor, nasıl geçtiğini anlamadan. Son anı yazımın üzerinden on beş gün geçmiş ve sevgili okuyucularımla yeni bir anı yazısında buluşma vakti gelmiş bile. Oysa daha dün yazmış gibiyim. Çocukluk anılarım da öyle, daha dün yaşanmış gibi. Bakalım dokuz yaşındaki o çocuk şimdi neler anlatacak? Yine sandığın başında ve anılardan bir tanesini çıkarıverip yazmaya başladı.
İlkbahar mevsimi gelmiş, kış geride kalmıştı. Bahar geldi mi her çocuk gibi ben de dışarıda daha çok oyun oynamak, evimizin yakınındaki çocuk parkına gidip salıncaklarda sallanmak, arkadaşlarla yakan top oynayıp ip atlamak için can atardım.
Bir de okulda hafta sonları düzenlenen okul piyeslerinde görev alırdım. Tabii o piyeslerde bana verilecek görevi heyecanla beklerken bir de rolümü başarılı şekilde oynayacak mıyım, diye tedirgin olurdum. Çünkü başarılı olamazsam komik duruma düşerim, bizi izlemeye gelen velilerin karşısında kendimi suçlu hissederim, diye düşünürdüm. Bu yüzden sahnelenecek piyeste görev verilince son derece disiplinli olarak çalışıyordum. Metni unutmamak için sürekli ezberliyor, anneme ve ablama ezberden okuyordum. Tabii bir de sahnede insanların karşısına çıkacağım için heyecanlanıyordum, sakin bir çocuk olmama rağmen topluluk önünde konuşmamı gerektiren böyle durumlarda ister istemez heyecanlanıyordum. Çünkü dediğim gibi başarılı olmak zorunda hissediyordum kendimi, bu da özellikle velimiz olan amcama karşı hissettiğim bir zorunluluktu. O her konuda çok başarılı olmamızı istiyordu. Hata yaptığımız da ya da derslerde biraz düşük not aldığımızda veya oyunlar oynuyorsak amcam derslerimizi çalışmadığımızı sanıyordu.
Hâlbuki bir çocuğun belli bir kapasitesi vardır, herkes aynı derece başarılı olacak diye bir şey yoktur. Çünkü her çocuk kendi yetenek ve ilgi alanına göre farklı dallarda başarılı olur, kimi sporda kimi resimde kimi müzikte kimi derslerde vb. Her şeyde başarılı olacak diye bir kural yoktur. Eğer çocuk bu şekilde şartlandırılırsa ister istemez baskı hisseder, sevmediği bir alanda başarılı olmak için kendini zorlar, bu sefer de daha çok hata yaparak başarısız olur. Ailelerin bu konuda hiçbir çocuğa baskı yapmaması gerekiyor.
Benim o yıllardaki durumuma geri dönersek, piyes sahnesinde yer almaktan tabii ki mutlu oluyordum fakat başarılı olmak baskısı bilincimi ister istemez hata yapmamaya itiyordu. Neticede hafta sonu düzenlenen piyeslerde üstlendiğim rolü gayret düzgün şekilde oynamıştım. Piyeslere evde tek başıma hazırlanıyordum çünkü arkadaşlarım olmasına rağmen tek başıma da oyun oynamayı seviyordum. Yanımda kimse olmayınca aramazdım, hâlâ da öyleyim, yalnız kalmamak için bir arayış içinde olmam, kendi kendime yetinmeyi bilirim. Ayrıca bir başka insanın, kim olursa olsun, beni yönetmesine ve ruhuma baskı yapmasına gelemem. Çocuklukta amcamın yönetmesi gibi… Söyleyip yol göstermesi başka ama kişinin ruhuna baskı yapması başka.
Bu arada benim bir de halam var, daha önceki anılarımda bahsetmiştim halamdan. O Almanya’da yaşıyordu. Kuzenlerimin okulu tatil olunca gelirlerdi ve geldiklerinde bizde kalırlardı. Halam bize burada olmayan yiyecek ve giyecekler getirirdi. Biz o hediyeleri görünce o kadar mutlu oluyordu ki. İçeriği ne olursa olsun hediyeler çocuklar için bambaşka bir sevinç ve mutluluk kaynağıdır. Hele bir de çok istediği ama yaşadığı yerde bulunmayan bir şeyse o hediye, hem onu getiren hem de getirdiği bir başka değerli oluyor. Halam da bize çikolata, şokola, muz ve tüylü kar botları getiriyordu. Sabahları şokolayı ekmeğe sürmek için sabırsızlanıyorduk. Kar botlarımızı düzgün şekilde kullanıyorduk. Çünkü hem halamın hem de getirdiği hediyelerin kıymetini biliyorduk. Kıymet bilmek aslında gene çocukluk döneminde başlıyor. Babam ve annem bize, kim ne hediye verirse versin önce teşekkür etmeyi ve sonra onları güzel kullanmamızı ayrıca da kıymet bilmeyi öğrettiler.
İnsan çocuklukta istediği her şeyi elde ettiği zaman değer bilmeyi öğrenemiyor. “Nasıl olsa istediğim her şeyi ailem alıyor, önüme getiriyor,” diyor çoğu çocuk. Böyle yetişen bir çocuk da büyünce istediği olmadığı zaman mutsuz oluyor, başkasının maddi ve manevi olarak yaptıklarının da değerini bilmiyor. Böyle insanlara ne hediye alırsanız alın mutlu edemezsiniz. O yüzden aslında burada denge kurmak çok önemli, çocuğa ne hep istediğini almak ne de onu mağdur durumda bırakmak gerekiyor.
Diğer yandan bazı aileler, çocuklarının maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekebilir. Bu çocuklar için diğer imkânı elverişli insanların bir şeyler yapması gerekiyor diye düşünürüm. Çünkü hayatta en güzel şeylerden bir tanesi çocuk sevindirmektir. O çocukları sevindirmek, onların mutluluğunu görmek, onların gözlerinde sevinci görmek muhteşem bir şeydir. Çocukken yaşananlar hep hatırlanır, çocukları sevindirelim, mutlu edelim.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Ruhun özgürlüğü ve çocukları sevindirmek benim de hassa noktalarımdan birisidir
Bu anlamda ruhlarımız birlikte akıyor sevgili Nurgül.
Nice güzel anılarda buluşmak üzere , sevgiyle kucaklıyorum.
Sağolun Solmaz Hanımcığım,
Evet kesinlikle😊
Sevgiler❤
Çocuk yetiştirmek çok hassas bir konudur.Baskı altında olmaması gerekir.
Bu konuda ince çizgi vardır.Ruhları özgür olmalıdır.
Ne güzel anlatmışsın yazında..
Küçük hediyeler bile büyük mutluluklar verebilir çocuklara🍭🍦
Sağol Nurhayatcığım,
Tabii ki ruh özgürlüğü çok önemli
Sevgiler❤