SEVGİ İLE “HAYIR” DEMEK

İlkokul üçüncü sınıftaki anılara devam… Yaş ilerledikçe anılar daha farklı bir hissiyatla hatırlanıyor. İnsanın yaşadığı olaylara bağlı olarak düşünceleri ve duyguları değişiyor, daha farkındalıkla anımsıyor geçmişi de.

Çocuk dediğim, dokuz yaşında. Aslında çocuk değil fakat anneler ve babalar için kaç yaşına gelirseniz gelin sizi hep çocuk olarak görürler. Hep kendi doğruları doğrudur. Şimdi, dokuz yaşındaki çocuk sandığın başına geçti ve o sandığı açmak için anahtarını çevirdi. Bakalım bu sefer içinden neler çıkacak?

Daha önceki iki anımda üzüntü ve sevinci yazmıştım. Bugün büyüme hevesimi anlatacağım. Çocukluk döneminde zamanın hızla geçmesini ve bir an önce büyümeyi ister insan. Hemen hemen bütün çocuklar bunu yaşar. Ben de bir an önce büyümek için yanıp tutuşurdum. Çünkü önümde özeneceğim bir örnek vardı. Ablam üniversitede okuyordu. Giyim kuşamı, arkadaşları, onlarla gezmelere gidişi; hepsi değişik geliyordu. Kardeşler arasında yaş farkı olunca düşünce şekliniz, konuşacak konular gibi bazı şeylerde kendiliğinden farklılık ortaya çıkıyor. Benden bir yaş küçük olan erkek kardeşim ile her şeyi paylaşıyorduk. Ama ablamın dünyası bize daha erişilmez geliyordu. Ablamın arkadaşları evimize geldiğinde tabii ki onların sohbetleri biz çocuklarınkinden farklı olduğu için ben içlerine katılamıyordum. Dışarıya gezmeye gittiklerinde ben gidemiyordum. Bütün bunlar bende, bir an önce büyümek, onların yaşına gelmek ve onlara katılmak isteği yaratıyordu.

Bir gün ablama, üniversiteye gitmem için kaç sene okumam gerektiğini sordum. Ablam, “Dokuz, on yıl,” deyince, bu kadar zaman nasıl geçer, diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum. Sonra ablama, “Derslerim çok iyi olsa da sınıfları ikişer ikişer geçsem olmaz mı?” dedim. Ablam, “Olmaz,” dedi.

Aklıma koymuştum bir kere, bir an önce üniversiteye gidecek bir yol bulmalıydım. Sonunda sınıf öğretmenime açtım konuyu. Derste ayağa kalkıp, “Öğretmenim,” dedim, “Benim derslerim iyi olduğunda bana üst sınıfın derslerini de öğretin. Daha çok çalışıp bir an önce ilkokulu bitirip ortaokula başlayacağım,” dedim. Öğretmenim bunu neden istediğimi sorunca ben de “Ablama yetişmek için. O üniversitede okuyor, onun arkadaşlarıyla gezmeye gitmesi, konuşması bizden çok farklı. O farklı şeyler yapıyor,” dedim. Öğretmenim çok güldü. Bunu gören sınıf arkadaşlarım da gülmeye başladı. Ben tabii her zamanki alınganlığımla alay ettiklerini düşündüm. Bir anda hırsla yerime oturdum, sıra arkadaşım beni teselli etmeye çalıştı, “Üzülme,” dedi. Sonra öğretmenim yanıma gelip “Tabii ki derslerinin iyi olması eğitimini çok etkiler. Fakat şu anda bu sınıfa devam etmen gerek. Bir de söyleme tarzın çok güzeldi, onun için güldüm. Yoksa seni üzmek için değil,” dedi.

Derslerime tabii ki çalışıyordum fakat o günden sonra daha çok kitap okumaya başladım. Annem okul çıkışında bizi almaya gelirdi. Birlikte kırtasiyeye gider, öğretmenimin oluşturduğu listeye göre okuyacağım kitapları alırdık.  Kitapları ablama ve ağabeyime gösterip onların da düşüncelerini sorardım.

Bir gün hasta oldum ve okula gidemedim. Velimiz olan amcam ziyaretimize geldi. Kitaplarımı görünce çok sevindi. “Yeni kitaplar mı?” diye sordu. “Evet,” dedim, “Öğretmenim, ilerideki eğitimde başarılı olman için çok çalışman ve okuman gerekiyor, dedi.” Tabii ki bunu duyan amcam çok sevindi. Çünkü amcama göre başarılı olmak, başka hiçbir şey yapmadan sırf ders çalışmaktı, dersler çok önemliydi. Oysa ben atletizm sporu da yapıyordum. Fakat o anda bunu amcama söyleyemedim. Bana kızacağından korktuğumdan, “Spora da devam edeceğim,” diyemedim, bu düşüncemi kendime sakladım. Babama da söyleyemedim çünkü babam da sporu sevmiyordu. Ancak anneme söyledim. “Anne, ben spora devam edeceğim. Amcam sadece ders çalışacağımı zannediyor ama ben yarışmalara hazırlanacağım,” dedim. Annem, “Tabii ki devam etmelisin,” dedi. Çok mutlu oldum. Çünkü sporu derslerimden daha çok seviyordum ve bu konuda annemin beni desteklediğini bilmek çok önemliydi. Her çocuk için davranışlarının ebeveynleri tarafından onaylanması önemlidir ve ben annemden bu onayı almıştım.

Benim dokuz yaşında yaptığım gibi her çocuk bir an önce büyümek ister. Büyüklerin yerine geçmek ve onlar gibi yaşamak için can atar. Bu isteğini dile getiren çocuğa nasıl davranılacağı ise meselenin en önemli kısmını oluşturuyor. Çocuğun bu isteğini hafife almadan, eğlence konusu yapmadan, kızmadan, sevecenlikle değerlendirmek gerekir. Gerek aileler gerekse öğretmenler çocuğa bunun olamayacağını uygun bir dille ve onun anlayacağı tarzda anlatmalıdır. Çocukla konuşurken kullanılan sözcükler öfke ve kızgınlık değil sevgi içermelidir. Aksi hâlde çocuk korkudan düşüncelerini söyleyemiyor, düşünceleri sadece içinde kalıyor. Bu da çocukta büyük baskı yaratıyor ve gelecek yaşantısını etkiliyor. İleri yaşlarda kendini ifade etmede zorluk çekiyor ya da korkudan karşı tarafın düşüncelerine hep peki, diyor. Tepki göreceğine inandığı için sessiz kalıyor. Alay edileceği endişesiyle kendi düşüncelerini söyleyemiyor. Benzer şekilde karşısındaki kişilerce yargılanacağı, suçlanacağı kaygısıyla yaşadıklarını anlatmaktan kaçınıyor.

İşte bu yüzden ailelerin ve öğretmenlerin, kendi düşüncelerinin her zaman doğru olmadığını bilmeleri gerekiyor. Çocuğun da bir birey olduğunun farkına varıp onun düşüncelerine saygı göstermeleri gerekiyor.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

2 yorum “SEVGİ İLE “HAYIR” DEMEK

  1. Sevgili Nurgül , samimiyetle söylüyorum ki sen öğretmen olmalıymışsın ..Gözlemlerin ve duygularını yansıtma biçimin çok güçlü .
    Güzel yüreğin , her zamanki gibi şefkatle dolu..
    Sevgiyle kucaklıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir