İnsanlarla iç içe yaşıyoruz. Apartmanda, iş yerinde, sokakta, mahallede mutlaka iletişim hâlinde oluyoruz. İletişim hâlinde olmak, enerji ve frekansın kişiden kişiye geçmesini sağlıyor. Kısacık bir selamlaşma anında “merhaba” demeniz bile yaydığınız enerjiyi ve o enerjinin frekans düzeyini karşınızdaki insana geçiriyor. Bu nedenle ilişiklerdeki en temel taş, sevgi taşıdır. Sevgiyle yapılan her iş ve sevgiyle söylenen her söz hem sizin hem iletişimde olduğunuz insanların enerjilerini ve dolayısıyla davranışlarını olumlu yönde değiştirir.
Farklı ülkelerin yerel kültürlerine dair atasözlerini çok severim, her biri mutlaka birer ders niteliğinde bilgi ve bilgelik içerir. Bizim kültürümüzdeki atasözleri de böyledir. Şimdi sizinle bunlardan birini paylaşacağım: “Kimse yoğurdum ekşi demez.” Çoğumuz bu sözü biliriz.
Bu atasözünden yola çıkarak sormak isterim, siz hiç gördünüz mü alışveriş yaparken “Bu ürünüm kötü, satmıyorum, almayın,” diyeni? Semt pazarlarında pazarcı esnafın istisnasız hepsi bağırır, “Gel vatandaş, bunlar çok taze,” diye. Kimi zaman da “Organik bunlar,” derler. Restorana gidersiniz, sipariş vereceğiniz yemek için “Çok güzeldir, sipariş verin,” derler. Kimse malına kötü demiyor. O zaman da insan sormadan edemiyor, “Herkesin yoğurdu tatlı ise bu kadar olumsuzluğu kim yaşatıyor?”
İnsanın karakteri ve kişiliği söz konusu olduğunda da durum böyledir. Satıcının yoğurduna ekşi demediği gibi insanlarda kendi karakter ve kişilikleri için hiçbir zaman olumsuz konuşmazlar. Baktığınızda herkes kendisinin sevgi dolu ve ışıkta olduğunu, kalbinin ve ruhunun temiz olduğunu anlatıyor, pozitif, dürüst, merhametli, vicdanlı, paylaşıma açık olduğunu söylüyor. Peki, herkes böyle ise dünya niye ekşi tadı veriyor? Neden aç yatan insanlar, dışarıda uyuyan insanlar var? Niçin öfke ile konuşup kalp kıranlar, emeğe saygı göstermeyip iyi niyeti suiistimal edenler, insanları mevkisine, mesleğine göre sınıflandıranlar, bir ekmeği paylaşmaktan korkanlar, hep kendisi alıp karşı tarafa bir şey vermeyen bencil insanlar ya da menfaate göre ilişiklerini sürdürenler var?
Çünkü kimse kendi gerçeğini görüp kabullenmek istemiyor. Kimse kendini değiştirmek ve dönüştürmek için çabalamıyor. Kendi yanlışları ve olumsuz tutumları için başkalarını suçlayarak yaşama kolaycılığını seçiyor. Oysa bir kez “yoğurdum ekşi,” diyebilseler o yoğurt tatlıya dönmeye başlayacak. Peki, bu nasıl olacak? Elbette emek vererek. Olumsuz olan duygu, düşünce, kişilik ve karakterlerini olumluya dönüştürmek için emek vererek.
Şifa çalışması yaptığım bir danışanıma rehberlik ederken, “Şu olumsuz yönünü törpülemen ve değiştirmen gerekiyor yoksa gene aynı kısır döngüyü yaşarsın,” dedim. Sert tavırla cevap verip, “Benim öyle olumsuz özelliğim yok. Benim içimde sevgi çok büyük,” dedi. “Peki,” dedim. İki gün sonra arayıp yaşadığı bir sorunu anlattı. Sorun yaşadığı kişiye dair kullandığı ifadeler çok sertti. Deyim yerindeyse öfke kusuyordu. Kendisine daha önceki görüşmemizi hatırlattım ve “Sen sevgi dolu ise neden karşı tarafı affetmiyorsun? Alacağın dersi al. Sevgi dolu olan affeder. Onunla görüşme ama hakkında kötü sözler de söyleme,” dedim. İçinde çok büyük kin var ama o bunun farkında değil, sorduğunuzda kendisini sevgi dolu bir insan olarak tanımlıyor. Bunu gibi çok örnek verebilirim.
Kardeşlik örneğin, çok önemlidir. Öyle ki çok yakın bulduğumuz insanlara dair sevgimizi anlatmak için “kardeşim gibi,” deriz. Ama gerçek kardeşler bazen birbirine yapmadığını bırakmıyor. Kardeş kardeşi mal için mahkeme veriyor ama sorarsanız ikisi de sevgi dolu. Yoğurtlarına ekşi demiyorlar.
Gelin şimdi de başka bir örneğe bakalım. Sürekli çiçek aldığım Fatoş abla ile ayaküstü sohbetlerimiz olur. Geçen hafta da oradan buradan derken belediyenin görüntü kirliliğini önlemek için esnafın tezgâhına standart getirdiğini anlattı. Eski tezgâhların yerine yenilerinin yapılması gerekiyormuş ama Fatoş ablanın bütçesini aşıyor. Nasıl yaptıracağını kara kara düşünürken, tanıdığı iki kişi, “Sen yaptır tezgâhı bir kısmını biz öderiz gerisini sen tamamlarsın,” demişler. Fatoş abla sevinmiş, tezgâhını yaptırmaya başlamış. Aradan zaman geçmiş, tezgâh bitmiş fakat o iki kişi verdikleri sözü tutmamışlar. Biri telefonunu açmıyormuş, diğeri de “Şu anda veremem,” demiş. Onlara sorduğunuzda dürüst ve sevgi dolu olduklarını söylerler.
Fatoş ablanın soruna bakış biçimi ise tam bir ders niteliğinde. “Ben onlara kızmıyorum. Kendi dersimi almam gerek. Parayı onlardan aldıktan sonra tezgâhımı yaptırmam gerekiyordu. Bundan sonra böyle bir şey yaşarsam bu hatayı yapmam,” dedi. Karşı tarafı suçlamadı, gerçekçi bir yaklaşım sergiledi. Bu olayda üzerine düşen sorumluluğu kabullendi. Değişmesi ve dönüşmesi gerekenin kendisi olduğunu söyledi. Sevgi ve ışıkta olmak göründüğü kadar kolay olmuyor. Sevgi ve ışıkta olmayı daha sonraki günlerde ayrıntılı olarak yazacağım. Bu konu hakkında şimdilik kısaca şunu söyleyebilirim: İnsanların önce kendilerine dürüst olmaları gerekiyor.
Temiz ruhlar ve temiz kalplerin çoğalacağı bir dünya diliyorum.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Nurgülcüm cok can alıcı bir noktaya parmak basmıssın. Söylediklerin kesinlikle doğru. Cogumuz değişim dönüşüm için (kendimi de katarak) kolay yolu seciyoruz.çaba göstermeden olmuyo değişmiyor bir seyler. Ağza ekmek alıp yemek bile bi çaba gerekteriyor.Hepimize sevginin ışığı dolsun çabalarımız da yerini bulsun hepimize iyilikler güzellikler olarak dönsün🙏❤️
Sağol İlknurcuğum,
İnsanlar hep kendilerini değiştirmeden yaşadıkları olaylardan başkalarını suçlu bulurlar. Kendilerini değiştirsinler olay bitecek. Tabii ki insan kendini mükemmel görünce değişmesi imkansız oluyor.
Sevgiler❤
Nurgülcüğüm yazında çok haklısın.Maalesef etrafımız egolu dürüst olmayan bencil ve mefaat için kendini farklı tanıtan insanlarla dolu bu insanların değişmesi dileğiyle……
Temiz kalpli dürüst insanların yaşadığı bir dünya olmalı…
Sevgiyle kal.💜
Amin
Sevgiler❤