ZAMANIN ÇARKLARI – KARARLARIN ETKİLERİ

Hayatın muhasebesini yapmak… Bunun için en doğru yol; başlangıçtan, yaşanmakta olan ana kadar her bir detayı, her bir yaşanmışlığı tüm detaylarıyla ellerinizin arasına alıp gönül gözüyle irdelemekten geçiyor. Belki her bir yaşanmışlığı tekrar tekrar ruhun o incecik sarmallarında yeniden yaşamak gerekiyor. Kişinin gerçek beni bulması için bunun en doğru yöntem olduğuna inancım sonsuz. Nice zamandır ben tam da bunu yapıyorum. Varlığımın ilk anından bu yana her bir yaşanmışlığı sanki bir misafircesine ziyaret ediyorum. Bu, çok farklı bir his… Çünkü bir taraftan seyirci misali, hem bir film seyredercesine yaşanmışlıklara dışarıdan bakıyorum hem de o filmin başrolünü ben oynuyorum. Rolümü oynarken benim için yazılmış senaryodan bir haberim, oysa bu filmi seyrederken bütün senaryoyu ne kadar iyi bildiğimi görüyorum. Aslında mesele, senaryoyu bilen olmak değil, asıl mesele bildiğin o senaryoyu gerçekten anlayabilmek, yaşarken kaçırılan belki de hiç fark edilmeyen hisleri keşfedebilmek. Yaşananların, hayatın muhasebesini yapmak işte burada gösteriyor kendini. Olan biten her bir detaya yeniden dönüyorsunuz, sizden gidenlere ve size gelenlere bakıyorsunuz. Neler yitirdiğinizi ve yitirme duygusuyla hangi duyguları öğrendiğinizi, neler kazandığınızı, yani size nelerin güzelliklerle geldiğini görüyorsunuz. Gerçekte kim olduğunuzu, korkusuzca, kocaman bir yürekle, yalansız ve hilesiz bir şekilde hayatınızın muhasebesini yaptığınızda anlayabilirsiniz.

Yaşadığım her ana geri döndüğüm için, en çok da bu geri dönüşte gördüklerimi, anladıklarımı, hissettiklerimi sizlerle paylaştığım için çok mutluyum. Hadi şimdi, yaşanmışlığın o ipeksi kanatlarına hep birlikte usulca yerleşelim ve yolculuğumuzu başlatalım. Seremoni başladı ve yeni bir yaşanmışlıkta yine birlikteyiz

  • “Zaman kavramı biz çocuklarda farklı bir anlayışla harmanlanmıştır bu nedenle siz büyüklerin zaman kavramıyla bizim zaman kavramımız birbirinden çok farklıdır. Örneğin bir yere gitmek için hazırlanırken siz büyükler telaş içinde olursunuz. Hemen hazırlanıp, gidelim, geç kalmayalım düşünceniz vardır. Gidilecek yerde saat üçte olunması gerekiyorsa o saate adeta odaklanmışsınızdır. Siz aceleyle hazırlanırken çocuğunuzun da hızlıca hazırlanmasını ve hemencecik ayakkabılarını giymesini istersiniz. Ama genellikle çocuğunuz sizin hızınıza yetişememektedir ve hazırlanması sizin bakış açınıza göre oldukça yavaştır. Oysa gerçekteki durum hiç de öyle değildir. Sizin için hızlıca akan zaman çocuğunuz için daha yavaş geçmektedir. Bunun içindir ki; sizin telaşlı halleriniz ona anlamsız gelir hatta onu fazlasıyla tedirgin ve rahatsız eder. Siz çocuğunuza saat üçte gidilecek yerde olmanız gerektiğini söyleseniz dahi ona göre zaman sizde ki gibi hızlı geçmediğinden onun, saat üçte orada olamamak gibi bir kaygısı asla olmaz. ‘Saat üçte orada oluruz’ diye düşünür, dünyasında zamanın yavaş aktığı çocuk. İşte, tüm bunlardan sebep biz çocuklar siz büyüklere oranla zamanın tadını doya doya çıkarırız, çünkü biz biliriz ki; zaman upuzun ve biz bu uzun zamanın için bir sürü şey yaşarız ve yaşayabiliriz. 

Bazen eğlenceli, bazen zorlayıcı dersleriyle, neşeli sonbaharıyla, kışın yağan karıyla, milli ve dini bayramlarıyla, muhteşem yarışmalarıyla dopdolu, upuzun bir ikinci sınıfı geride bırakmanın vakti gelmişti. Şu yıl dedikleri ne kadar uzun ve anlata anlata bitmeyecek şeylerle dolu çok büyük bir zaman… Koskoca okul yılını da bitiriyordum ve gelsin üçüncü sınıf!

Aslında her şey kusursuz güzellikte olabilirdi. Sınıfımı geçmiştim, karnemin hepsi pekiyiydi, bir de başarı belgesi almıştım. İkinci sınıfı başarıyla tamamlamam ailemi de çok gururlandırmıştı.   Bunların hepsi çok güzeldi ta ki öğretmenim gelecek yıl bizimle birlikte olamayacağını söylediği ana kadar. Öğretmenimiz emekli olacağı için bizlerden ayrılacaktı. O disiplinli, ciddi, prensipli bir öğretmendi. Bize her zaman sevgi ve şefkatle yaklaşır, bağırarak ya da öfkeyle asla konuşmazdı. Sınıfımdaki arkadaşlarımın hepsi çok üzülmüştü öğretmenimizden ayrılacak olmamıza ama benim içimdeki sızı başka türlüydü. Kaybetmek düşüncesi beni büyük çıkmazların içine sokuyordu ve sevdiklerimi neden kaybetmek zorunda kalıyordum bunu hiç anlayamıyordum. Babaannem sonra dedem ve şimdi de öğretmenim beni bırakıp gidiyordu. Vedalaşma günü gelmişti, gözlerimin pınarında biriken yaşları tutamıyordum, damla damla yanağımdan süzülüyordu. Öğretmenim bu ayrılışın bir son olmadığını, istediğimiz zaman kendisini ziyaret edebileceğimizi söylemişti. Duyduğum bu sözler karşısında dudağımın kenarında beliren gülümseme, yanağımdan süzülen yaşlara garip bir şekilde adeta eşlik ediyordu. Gülmek sanki bana ağlamanın kardeşi olduğunu öğretiyordu.

Ben üçüncü sınıf öğrencisi oluyordum, ağabeyim de ortaokula başlıyordu, ne var ki kardeşim birinci sınıfın tamamında rahatsızlığından dolayı evde olduğu için birinci sınıfı tekrar etmesi gerekiyordu. Üzüntü ve sevinç bir arada tıpkı gülmek ve ağlamak gibi… Koca yazı arkadaşlarımdan ayrı geçirmenin burukluğu aynen geçen yılki gibi yüreğimin bir köşesine yerleşmişti. Demek ki her okul bitiminde aynı duyguları yaşayacaktım, bu duyguyu bir an evvel kabullenmeli ve bu duyguya alışmalıydım. Her şey bir yana yaz tatilim boyunca yine arkadaşlarımla bahçede, sokakta oynayabilecektim. (Biz teknoloji çocukları olmadığımızdan bilgisayarlarımız yoktu, bizim oyuncaklarımız bilgisayarlar değil, bebeklerimiz, arabalarımız, toplarımızdı. Hatta bizler derslerimiz için araştırma yapacağımız zaman kütüphaneye gider, sayfa sayfa kitaplardan araştırmalar yapardık, öyle şimdiki çocuklar gibi bir tuşa basınca bilgilere ulaşamazdık.)

Okullar kapanıp tatilin başladığı ilk günlerde annemle aramda şöyle bir konuşma geçmişti: Ben: ‘Hem Kuran-ı Kerim okumayı hem de Arapça öğrenmek için camiye gitmek istiyorum.’

Annem: ‘Nereden çıktı bu?’

Ben: ‘Öyle işte öğrenmek istiyorum.’

Annem: ‘Tamam ama bu konuyu bir de babanla konuşalım.’

Bu konuşmanın ardından annem konuyu babama açtı ve babam hiç itiraz etmeden onay verdi.

Bu onay öncesinde babamla da aramızda şöyle bir konuşma geçmişti:

Babam: ‘Bu yaz camiye mi gitmek istiyorsun?’

Ben: ‘Evet, ablam okulda İngilizce ve Almanca öğrendi, ben de camide Arapça öğreneceğim.’

Bu sözler öyle bir kararlılıkla çıkmıştı ki ağzımdan, babam duyduklarından ziyade benim tavrım karşısında çok şaşırmıştı. Kararlı bir tavırla karşı karşıya kalındığında hele ki bu tavır bir çocuktan geliyorsa şöyle bir duraksamak hatta küçücük yutkunmak hiç de sıra dışı olmaz, değil mi? Ayrıca ortanca amcam da bizim yabancı dil öğrenmemiz konusunda çok istekliydi. Özellikle İngilizce öğrenmemizi ve evde birbirimizle pratik yaparak çalışmamızı çok istiyordu. Sanırım bu kararımda o da etkili olmuştu. Henüz okulda İngilizce öğrenmeye başlamamıştım ama Arapça öğrenme fırsatım vardı. Neden bunu değerlendirmeyeyim?

Harika bir duyguydu bu, yeni bir dil öğrenecek olmanın heyecanı şimdiden içime dolmuştu. Evimize on beş dakika uzaklıktaki camiye gidebilecek olduğum için çok mutluydum. Ertesi gün annemle birlikte camiye gittik. Annem caminin hocasıyla konuştu ve derslere başlıyordum. Bu yaz daha farklı geçecekti, elbette denize gidecektim, hava geç karardığından uzun saatler sokakta kalıp oyunlar oynayabilecektim, yakınımızdaki parka gidip salıncakta sallanacak, kaydıraktan kayacaktım ve camiye gitmem sayesinde yeni bilgiler edinecektim. Geç saatlere kadar sokakta oynayıp her zamanki gibi saati unutma zamanlarım başlamıştı. (Ne de olsa bizim zaman kavramımız sizinkinden çok farklı, biraz anlayış lütfen!) Akşam yemeğine hep birlikte oturma geleneğimizi asla bozmadığımız için ablam gelip parktan alıyordu. Yaz bir başka güzeldi, gecesiyle, gündüzüyle, oyunlarıyla…”

Karar verebilmek ve verdiğiniz kararın arkasında durabilmek bu çok mühim bir ayakta durabilme hamlesidir. Kalbimin sesiyle aldığım her bir kararın ardında dim dik durdum hayatım boyunca. Belki aldığım kararların nihayetinde pişman olduğum da oldu. Ama kalbimin sesini dinleyebilmek her zaman en büyük kazanımım oldu, bu asla göz ardı edemem. Kararlarımı alırken güvendiğim insanlara kulak versem de aslen kendi kalbimi sesini dinleyerek hareket ettiğimde kendimi daha güvende hissederim. İnsanlara danışırken onların bana karşı tavırları çok mühimdir. Nasıl davranıyorlar? Alaycı mı, yıkıcı mı yoksa yardım odaklı ve yapıcı mı? Çocukluğumda aldığım ya da alacağım kararlara dair çevremdeki insanların buna benzer davranışları benim için farklı bir şekilde çok mühimdi. Olumsuz, alaycı yaklaşımlar bende alınganlık duygusunu güçlendiriyordu. Hal böyle olunca da kararlarımı paylaşmak yerine onları kendime saklamayı tercih ediyordum. Yetişkinlerin çocuklara dair yaptıkları hataların başında onların kararlarını görmezden gelmeleri, hiçe saymaları hatta hiç saygı göstermeksizin o kararlarla dalga geçmeleri. İşte bu yaklaşım çocuğun özgüven geliştirmesine engel olan ve yetişkinlik dönemlerini de olumsuz yansımalar getirecek olan çok büyük bir hatadır.  Çocuğun özgürce bir karar alıp bunu uygulamasına izin vermek gerekiyor. Elbette alınan bu kararın çocuğa zarar verme riski söz konusuysa, bu karara makul bir şekilde müdahale edebilirsiniz. Bu kararın neden uygulanmaması gerektiğini, uygulandığı takdirde kendisine vereceği zararı açıklamalısınız. Çocuk aldığı kararın sonucunun doğru ya da yanlış olduğunu kendisi görmelidir. Onun bu sonucu yaşamasına ve bir olumsuz durum söz konusu olacaksa da (elbette ki hayati bir sonuç değil) bunu görmesine ve bu durumla baş etmesine izin vermelisiniz. Kendi kararlarını veremeyen ve bu kararların sonuçlarına göre hareket etme yeteneği kazanamayan çocuklar yetişkinliklerinde de karar almadan yoksun olurlar ya da aldıkları kararların getirdiği sonuçlarla başa çıkabilmekten aciz olurlar. Kendi kararlarını alamayan insanlar başkalarının kendileri için verdiği kararlardan kurulu bir hayatı yaşamaya mahkûmdurlar. Çocuklarınızı ya da kendinizi böyle bir mahkûmiyete maruz bırakmayın…

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

2 yorum “ZAMANIN ÇARKLARI – KARARLARIN ETKİLERİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir