KONTROL MEKANİZMANIZA DUR DEYİN! (2)

Yeniden birlikteyiz ve konumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yaşamımızda karşımıza defalarca çıkan kontrolcülük örnekleriyle başlayalım. Ardından daha açık ifadelerle nasıl kontrolcü olunduğuna bakalım ve devamında da kontrolcülükten nasıl aranabileceğimize dair fikirler geliştirelim. 

Sohbet ettiğim birçok insan aslında kontrolcü olmak istemediğini ama mesleği gereği kontrolcü olduğunu söyler. ‘Ne yapayım bu da benim meslek hastalığım’ der. Yaptığı işten emin olmaz, hazırladığı bir evrakı olması gerektiği bir veya iki kere gözden geçirip kontrol etmekle kalmaz, çok defa kontrol eder, tereddüt halindedir. Hal böyle olunca da aslında hatalı olmayan şeyleri, hata aramaya eğilimli bir bakışa sahip olduğundan hatalıymış gibi görür ve değiştirir.  Bu sefer de hatalı olmayan işini hatalı hale dönüştürür.  Ama onun meslek hastalığı var! Bu duruma benzer bir örneği bir öğrencinin sınav esnasında yapmasına rastlamak da mümkündür. Hatta emin olun çoğumuz bu hataya düşmüşüzdür. Öğrenci sorularını cevaplar, ancak şüpheci bir kontrolcülükle cevaplarını kontrol ederken doğru olanı siler ve yanlışı işaretler çünkü şüpheci tavrı ve yanlış kontrol eğilimi onu en büyük yanlışa iter.

Kişi seyahate çıkar ya da sıradan bir alışveriş günüdür caddelerde mağazaları dolaşıyordur. Sürekli çantasına bakar: ‘Acaba cüzdanı yerinde duruyor mu?’ Tamam, bir kere kontrol ettin, hadi ikincisi de kabulümüz ama üçüncüsü dördüncüsü niye?

Aile üyelerinin nasıl sağlıklı besleneceği, neleri yiyip neleri yiyemeyeceği konularında sürekli dersler vermek. Tavsiye demiyorum, dersler vermek diyorum! Gidilen bir restoran da seçimlerini önemsemeden onların yerine yemek siparişini vermek.  Arkadaş gruplarında nereye gidileceğine, neler yapılacağına hep karar o kişinin karar vermesi. Çocuğun kendi yapabileceği bir şeyi daha az ortalık karışsın diye onun yerine yapmak. Birine ilacını alması gerektiğini defaatle hatırlatmak. Sizin gibi yapmayacağınızı düşündüğünüzden meslektaşınızın görevlerini devralmak. Yetişkin biri için kendi alabileceği kararları onun adına almak. Daha önce istenmemiş tavsiyelerinizi yerine getirsin onlara uysun diye insanları rahatsız edip, zor durumda bırakmak. Kendi düşüncenizin doğru olduğu konusunda başkalarını ikna etmek için zorlayıcı bir çaba içine girmek. Çocuğunuzu başarısızlıkla sonuçlanabileceğini düşündüğünüz deneyimlerden uzaklaştırmak. Eşinizin belli bir saatte kalkmasından, yatmasından emin olmaya çalışmak. Eşiniz nerede, ne yapıyor, şimdi ne konuşuyor, acaba o mesajı kim gönderdi düşünceleriyle eşinizi sürekli gözlem altında tutmak. Etrafınızdaki insanları belki onlara hissettirmeden, göz ucuyla sürekli takip etmek. Aman benim onaylamadığım bir durum oluşmasın düşüncesiyle onların boynuna görünmez tasmaları geçirmek.

Başka aklınıza neler geliyor? Aslında siz herkesin iyiliğini düşünüyorsunuz, yaptığınız tüm davranışlar ne kadar iyi niyetli ve masumane değil mi? Hayır ne yazık ki hiç de öyle değil. Halbuki, hayatı ve hayatın akışını yönetmek kişinin kendisi tarafından belirlenmelidir. Sevdiklerinizin daha yetenekli insanlar haline gelmelerini ve kendi kapasitelerini kullanmalarını kontrolcülüğünüzle engelliyorsunuz. Siz onların kendilerine ait bir hayatı olduğunu, kendi seçimlerinin ve isteklerinin olduğunu unutuyorsunuz, daha da fazlası, görmezden gelip, umursamıyorsunuz. İnsanları özgür bırakın ama en çok da kendinizi. Siz onları bir kafese sokup orada yaşamalarını istiyorsunuz. Hem de o veya bu sebeple içinde yaşadığınız kendi kafesinize onları da sokmaya çalışıyorsunuz. Görün artık, o kafesin demirleri kontrolcülükten yapılmış ve kırılması sandığınızdan da kolay. Kafesin dışına bakın ve oradaki özgürlüğe sizin çok ihtiyacınız var.

Bir de sezgileri kuvvetli, duru görüşü açık insanlardan çeşitli konularda destek ve öğreti aldıktan sonra onların sizi bir şekilde gözlem altında tutmasını sakın kontrolcülükle karıştırmayın. Bilin ki o kişilerin tek arzusu sizin için en iyi olanın gerçekleşmesidir.

Siz nasıl mı böyle bir insan oldunuz, o kafese nasıl mı girdiniz? Kontrolcülüğün en önemli nedeni; bunun aslında bir savunma mekanizması olmasıdır. Yani hayatla mücadele edebilmek için yanlış bir yolun seçimi. Bunu çok erken yaşlardan itibaren öğrenmeye başlarsın. Çocukken hata yapmamaya, kusurlu görünmemeye çalıştıysan ve senden hep bu konuda adım atman beklendiyse ya da öyle zannettiysen kontrolcülüğe giden kapıyı işte o zaman aralamışsındır. Bu durum zamanla içselleşmeye başlamıştır. Belki onaylanmak, belki sevgi ihtiyacı, değerli ve yeterli hissetmek, güçlü ya da güvende hissetmek gibi birçok ihtiyacına hizmet etmiş olabilir bu davranış şekli. Dışarıdan bakıldığında kontrolcü olmak bir problem gibi görünüyor ama sen aslında bu şekilde davranarak doğal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorsun. Bunu geçmişten öğrendin. Büyükçe, olgunlaştıkça, yaşamının diğer aşamalarına da yaymaya başladın. Ama sen bu şekilde hareket etmeye alışık olduğun için daha farklı düşünmek ve davranmak sana zor gelir, tuhaf gelir. Bir şeyleri esnetiyor olmak, daha rahat olmaya izin vermek sana çok korkutucu gelir çünkü sana zarar verse bile, dezavantaj olsa, kronik stres yaşasan bile bu yol bildiğin yol ve bu bildiğin yol sana güven veriyor. Aslına bakarsanız, kontrolcülükte etrafa, insanlara en çok da kendinize karşı büyük bir güvensizlik vardır. Bu güvensizlik duygusu sizi içten içe kontrolcülüğe iter. Her şeye siz hakim olduğunuzda her türlü durumu kontrol edebileceğinizi düşünürsünüz, bunun için amansız bir çaba içine girersiniz.

Bir de şöyle düşünebilsen ve yapabilsen! Hatalar yapabilirim, insan hata yapabilir ama bu hatalarımdan öğreneceklerim var. Hata yapsam bile ben yeterliyim, kendime güvenebilirim. Önceki yaşam felsefelerini, bakış açılarını gündemde tutup, kendini gözlemleyip bu yeni düşünceler için kendine bir alan yaratmak; yeni alışkanlıklar edinmek gerekiyor. Ama burada önemli olan diğer bir nokta gerektiğinde esnetmeyi kabul etmek gerekir. Kusursuz olmak, her alanda en iyi olmak anlamına gelmiyor. Diğer insanlarında tıpkı senin gibi bir hayatı var onlar birer birey ve kendileri için en iyi hayatı onlar belirleyecektir. Sen sadece destekçi olabilirsin kontrolcü değil.

Mühim detayı daha dile getirip konumuzu sonlandıracağım. Bazıları kontrol bağımlılığı ile bir insanla ilişki kurarken yaşanılan paylaşımı birbirine karıştırmaktadırlar. Şöyle ki bir dostunuz ya da arkadaşınız yaşadığı rahatsızlığı ya da üzüntüsünü sizinle paylaştığında durumun seyrine göre onu aramanız, ona yanında olduğunuzu hissettirmeniz bir paylaşımdır, kontrolcülük değildir. Bu ince çizgiye aman dikkat!

Kontrol bağımlısı kişi kendi mutlu olamadığı gibi çevresini de mutlu edemez ve ilişkilerinde sorunlar yaşar. Kontrolcü insan sürekli plan yapar hayatını kendi kontrolünde devamı etmesini ister oysa gökyüzü bunu söylemez. Kontrol mekanizmanıza dur deyin ve yolunuza her zaman olduğu gibi sevgiyi ve huzur alarak devam etmeye çalışın.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir