Birkaç günlük aradan sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz. Korkuyu tanımladık, bu duygunun nasıl oluştuğunu ve çocukluktan itibaren bizi nasıl etkilediğini konuştuk. Hatta korku duygusunu bir mahalleyle özdeşleştirip ve mahallenin her bir sokağına da türlü korkuların adlarını verdik. Sonunda da dedik ki: ‘Korkularımızla yüzleşmeliyiz, onların kaynağına inip çıkış yolları bulmalıyız ve sevgiyle onları defetmeliyiz.’ Şimdi örneklerle kısa kısa korkulardan bahsedeceğiz nihayetinde de hangi yöntemlerle onlardan kurtulabileceğimizi göreceğiz.
Mutlu olmakla ilgili bir sürü hayal kurarız, buna rağmen gerçek mutluluğu elde etmek için gerekenler değişiklikleri ise ya nadiren yaparız ya da hiç yapmayız. Böyle davranmamızın ardında güçlü ve büyük bir neden vardır. Korku! Hayal kırıklıkları, değişimler, sahip olduklarımızı kaybetme düşüncesi, gerçekleşmemiş bir durum adına yersiz telaş… İşte bunlar gibi birçok korku, mutlu olacağımız adımdan uzak durmamıza neden olabilir. Bu korku bizi hareketsiz kılar, akabinde de düşünceler sarmalının içine giriveririz. Sadece amansız ve olumsuz düşüncelere tutsak olur hiçbir şey yapmadan öylece dururuz.
Çok güzel bir işiniz var, ancak bir anda işten çıkarılıyorsunuz. Çünkü işyeriniz finansal sıkıntılardan ötürü küçülmeye gidiyor. Siz de yeni bir iş arayışında oluyorsunuz ve başka çok iyi bir iş buluyor, orada çalışmaya başlıyorsunuz. Ancak yine bir sebepten ötürü bu işten de çıkarılıyorsunuz. Arda arda yaşanan bu olumsuzluklar sizde işten çıkarılma korkusunun oluşmasına yol açıyor. Sorgulamalar başlıyor. ‘Yeni bir iş bulsam ya yine aynı şeyleri yaşarsam? Her şey çok güzel giderken yine işten çıkarılırsam ne yaparım?’ Buna benzer bir sürü soru beyninizde dönüp duruyor. Yaşananlar sizde işten çıkarılma korkusunu oluşturuyor ve bu sorularda o korkuların tetikleyicisi oluyor. İçinizde ateş zaten yanmış sizde o ateşi körüklüyorsunuz. Bu duygu karmaşasıyla yeni bir işe girseniz dahi verimli olamazsınız, işinize aitlik duyamazsınız, sevgiyle görevlerinizi yerine getiremezsiniz. Korkunuz sizinle her sabah işe gelecektir. İçinizdeki negatif duygunun yaydığı enerji herkese ulaşacak ve olumlu olabilecek durumlar bile olumsuzluğa dönecektir. Daha önceki bir yazımda demiştim ki: ‘Negatif duygular bulaşıcıdır.’
Birisi hastadır, belirtileri şu şekildedir… Sonra kendimizi dinlemeye başlar bizde de benzer belirtiler var mı diye sürekli bedenimizi sorgularız. Hastalığa; ‘hazırım, bende de o kişiyle benzerlik gösteren bulgular var, hadi gel’ çağrısında bulunuruz. Birinin başına kötü bir olay gelmiştir, bunu duyarız ve onun için üzülürüz, mümkünse ona yardım etmeye çalışırız. Ama işimiz bitmemiştir, sıra kendimiz için korkmaya gelmiştir. ‘Ya bende aynı şeyi yaşarsam ne yaparım? Bende mi aynı şeyleri yaşayacağım? ’ Birinin kaybını duysak yine oku kendimize çevirir; ben ne zaman kimi kaybedeceğim diye korkmaya başlarız.
Bir gezi planınız olduğunu varsayalım. Vapurla yapacağınız bir gezi. Açık havada oturmayı seçtiniz. Yanınızdakiler rüzgârın sizi hasta edebileceğini söyleyip, içinize hastalık korkusu tohumlarını göndermeye çalışır. Oysa siz gereken tedbiri alırsanız, şalınızla, montunuzla kendinizi muhafaza ederseniz hastalık riskini ortadan kaldırırsınız. Geriye, denizin, martıların, manzaranın sefasını sürmek kalır. Hastalık korkusunu içinizde taşıyarak anın tadını yaşamaktan kendinizi alıkoyarsınız. Korkuları bertaraf etmediğiniz sürece sizi her yerde her zaman takip eder.
Hayata böyle devam edilmez, ya da başka bir deyişle hayat böyle duygularla zindana çevrilmez, çevrilemez. Bu şekilde onlarca, yüzlerce korkudan bahsedebiliriz. Her bir durum için yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olan her şey için korku yatırımı yaparsak kendimizi ayakta tutacak gücü kaybetmiş oluruz. Yapılan şey korkulara kucak açmak olur. Mühim olan korkularımızın kaynağına inmek ve onları şifalandırmak, tedavi etmek. Aksi durumda hayatımıza sahip olan biz değil korkularımız olur. Tıpkı Nietzesche’nin söylediği gibi; ‘hayatı sadece seyrederek yaşarız.’ Özgür olmayan, korkunun esaretindeki hayatımız mutsuzluğun, dertlerin, korkuların arasında yerle yeksan olur.
Neymiş korkularımız? Vakit bu vakittir, yüzleşelim onlarla! Korku için kendinden beslenen canavar denir. Bu ne demektir? Bir şeyden korkuyorsunuz ve bu korkuyla yüzleşmekten kaçıyorsanız, aslında o korkuyu besliyor ve onun pervazsızca büyümesine izin veriyorsunuz demektir. Daha iyi bir yaşama kavuşabilmek için, mutluluğunuza engel olan korkularınızı yenmeniz gerekiyor. Evet, daha mutlu olma ihtimaliniz var, ancak bunun için, kendinize çizdiğiniz sınırları aşmanız gerekmektedir.
Korkularımızla yüzleşiyoruz ve ilk adımdı atıyoruz: ‘Korkunuz üzerine kafa yorun. Konuşun kendinizle. Korkmayın ve kendinize şunu sorun. ‘Gerçekten korktuğum şey ne?’ İkinci adım: Korkularınızı elinizden geldiğince doğru teşhis edip onları tanımaya çalışın. Ona engel olmayın bunun yerine bırakın su yüzüne çıksın ve kendisini apaçık size göstersin. Onu kabullenip kaynağına inin. Çünkü neredeyse birçok korku bilgi eksikliğinden ya da bilinmeyenden kaynaklanır.’ Üçüncü adım: ‘Kendi değerlerinizi, gücünüzü tanıyın. Korktuğunuzda kendinizi aciz, perişan hissedersiniz. Gerçekten de korku, sahip olduğunuz güç dahil size her şeyi unutturur. İçimizi yiyen bir kurt gibi hareket eder ve kendinizi eli kolu bağlı hissetmenize hatta hareket edebilme gücü dahi olmayan biri gibi hissetmenize yol açar. Bunun için perspektifinizi değiştirebilmek çok önemlidir.’ Dördüncü adım: ‘Korkularınızın olmadığı bir hayatı hayal edin. Sizi perişan eden o korkular olmasa nasıl bir hayatınız olurdu? Gözünüzde canlandırmaya çalışın. Korkunuzun yükünü taşımanız gerekmeseydi her şey nasıl değişirdi düşünün ve bunları liste haline getirin. Korktuğunuz şeye elinizden geldiğince yaklaşmaya çalışın. Mesela, kalabalık karşısında konuşma yapmaktan korkuyorsanız, etkinlik ve konferanslara katılın konuşan kişiye yakın olmak için en ön sıraya oturup onu gözlemlemeye çalışın. Beşinci adım: ‘Eyleme geçin. En önemli şey, korkunuzu hemen yenmek değil, eyleme geçip adım adım bunu başarmaktır. Korktuğunuz şeyden gerçekten kurtulmak istiyorsanız, karşı gelmemeniz gereken tek emir şudur: “Korktuğunuz şeyin karşısında asla nedensiz yere pasif olmayın.” Korkunun sizi mağdur etmesine izin vermeyin. Ne kadar zor olursa olsun yüzleşme vakti geldiğinde korkularınıza her zaman cevap verebileceğinizi kabul edin. Unutmayın, çoğu durumda en zor olan şey, eyleme geçme ve size işkence eden şeyle yüzleşme kararını vermektir. Bunu yapabildiğinizde, her şeyin kafanızda olduğunu fark edeceksiniz. Tehdidin, hayal ettiğiniz kadar büyük olmadığını fark edeceksiniz. Aslında korktuğunuz şeyin, korkunun kendisi olduğunu sonunda göreceksiniz. Zaten içinizdeki korku canavarını büyüten de bu olmuştur.’
Korku tohumlarının ruhunuzda kök salmasına izin vermeyin. Her bir tohumu yok edin, onların yerine sevgi tohumları ekin. Kendinizi sevin, kendinizle barışın, kendiniz için mutlu olmayı seçin. Böylece; ‘korkulardan arınacak, ruhunuzu aydınlatacak ve huzurlu bir yaşama merhaba diyecekseniz.’
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.