BEN ÇOCUKLUĞUM YETİŞKİNİYİM (2)

Hayır’ı bilmeyen, her dediği yapılan, şuursuzca hiçbir emek sarf etmeksizin her şeyin önüne serildiği, duyguların gerçek manalarını bilmeyen ve şımarık olan tanımlanan çocukları anlattığım yazıma kaldığım yerden devam ediyorum. O çocuklar ki hem anın çocukları hem de bugünün yetişkinleri…

Duygusal Olgunluk konusuna bir göz atalım. Bu önemli bir konudur ve bunun içinde tanımlanmasında fayda var. Duygusal Olgunluk; kişinin duygularına göre davranışlarını yönlendirmesindense kendi duygularını kabul edebilme ve onları uygun bir biçimde yönlendirebilme becerisini kazanmasıdır.  Bu olgunluğa ulaşma süreci psikolojik açıdan sağlıklı bir aileden gelen çocuğun, varoluşundan başlar, yetişkinlik sürecinin sonuna kadar devam eder. Ne var ki, sağlıklı bir psikolojiyle büyüyemeyen çocukların yetişkinlik döneminde de sağlıklı bir duygusal olgunluğa ulaşması engellenmiş olur.

Bir aileye sahip olmak, aile ortamında büyümek kişinin sağlıklı bir psikolojiye sahip olması için her zaman yeterli olmuyor. Nice çocuklar biliyoruz ve nice yetişkinler anne ve babanın olmadığı gerçek aile sıcaklığının yaşanmadığı yerlerde büyümüşler. Akraba yanı ya da Çocuk Esirgeme Kurumlarında… Buna rağmen, onlara göz kulak olanlar, onları büyütenler o çocuklara sağlıklı duygu birikimiyle yaklaşmışlardır. Sevmeyi, saygı duymayı, paylaşmayı, mutlu olmayı ve mutlu etmeyi öğretmişlerdir. O çocuklara her an hediyeler alınmamış, sınırsız imkânlar sunulmamıştır ama onları yetiştirenlerden almaları gereken en doğru duyguları almışlar, bunları özümsemişlerdir. Bu durumda şunu sorabiliriz, çocuğu doğru yetiştirebilen sadece anne ve babalar mıdır? Çocuğu iyi ve doğru yetiştirebilenler doğru duyguları yaşayan ve yaşatanlardır.

Çocuklarını mutlu etmek adına, demokratik aile kavramını oluşturmak için çocuklarının her istediğini yapan anne-babalar benmerkezci ve narsist çocuklar yetiştirir. Her istediği yapılan çocuk mutsuz, tatminsiz ve sabırsız olur. Değer vermeyi, elindekinin değerini bilmeyi öğrenemez. Çünkü bunu öğreneceği bir ortam ona sunulmamıştır. Maalesef şımartılan çocuklar hayatları boyunca ağır bedeller öderler. Çoğu zaman da ödedikleri bedellerin kendilerindeki eksiklikten, yitiklikten kaynaklandığını bilmezler, anlamazlar. Oysa bir uyansalar, farkına varabilseler… İşte o zaman her şeyi baştan almanın hiç zor olmadığını, kendilerini yenileyerek, duyguları en baştan tanımaya çalışarak geri kalan hayatlarında mutlu olabileceklerini anlayacaklar.

Yine bir tanıdığımla yaşadığım fikir ayrılığını anlatacağım. Konumuz; ‘çocuğa verilen sevgi ve beraberinde kazandırılan öz güven duygusu’ idi. Onun düşüncesine göre; ailenin çocuğun her dediğini yapması, el bebek gül bebek bir tavırla ona yaklaşması, türlü oyuncaklar alması, seyahatlere götürülmesi, sürekli ilgi göstermesi, sevgiyle büyümek demekmiş. Çünkü o öyle büyümüştü.  Bense böyle yetişen çocukların aslında şımarık yetiştirildiğini ve şımartılmış bir çocukta ki hayal kırıklığı duygusunun, çocuk büyüdükçe depresyona neden olabileceğini anlatmış ve sıralamaya devam etmiştim: ‘ Kendi varlığını tanımayan, bununla baş başa kalmayan çocukların çoğu, düşük öz saygı ve gevşek motivasyona sahip olur, kendi problemleriyle yüzleşmeyip, anne ve babalarının her zaman gelip onları çözeceğine inanırlar. Hassasiyetsizlikleri, onları sorumsuz yapar ve disiplin eksikliğine neden olur.  Önemsiz şeyler onları rahatsız eder ve bunun sonucunda da mutsuz çocuklar olurlar. Gerçek duyguları tanımazlar, gerçek sevgiyi, paylaşmayı, huzuru, saygıyı bilmezler.’ Ona bunları anlatmıştım. Ama duydukları hiç hoşuna gitmemişti. Ben sadece doğruları söylerken, o bu doğruları duymaktan rahatsız olmuş, söylediklerimin yanlış olduğunu dile getirmişti.

Sevgiyi, değer vermeyi bilmeyen, karşısındaki insanı emtia gibi değer biçen insanlar görürüz çevremizde. Bu insanlar hep vardır, oradadırlar, bir yerlerdedirler. Onlar diğer insanları hakir görürler, sınırsız egolarıyla onlara kötü davranırlar. Ne zaman birilerini ona bir şeyler anlatmaya kalksa, sanki söylenenler gereksizmişçesine; ‘sen onu bırak da beni dinle, bak ben sana ne anlatacağım’ diye söze başlarlar.  Çünkü en değerli onların sözleridir, sadece onların anlatacakları mühimdir. Eğer bir hastalıksa söz konusu olun, seninki önemli değildir, yine onunkidir önemli olan. Öyle ki birine ona gösterebileceğinizden bir nebze fazla ilgi gösterseniz ya da yakın davransanız sizi suçlamaya kalkar. İçindeki ben duygusu kıskançlığı da yanına alarak gün yüzüne çıkar. Ardı arkası kesilmeyen öfkeli, iğneleyici, kırıcı sözcükleri hep onlardadır. Söylediğim gibi böyle insanlar birçok yerdedir. Bu insanlar, bir zamanlar çocuktu. Öğrenemediler gerçek duyguları, öğrendikleri yanlış onları şimdi oldukları kişi yaptı. Şayet yollarının yanlışlığını fark edemezlerse son anlarına kadar bu karanlık duygularla yaşamaya devam edeceklerdir. Elinizi uzatacağınız kadar yakınsalar size onlara elini uzatın, duyguları en başından anlatmaya, öğretmeye çalışın. Uzanan ele ne cevap verileceğini bilemeyiz. Belki tutarlar elinizi, belki de tutmazlar. Ama siz yine de elinizi uzatın…

İnsanı insan yapan, bireyi sevimli kılan, ruhu besleyen biricik duygudur sevgi. Ruh sağlığı, sevgi sevile sevile kazanılır. Ne kadar başarılı ne kadar zengin ne kadar makam sahibi olursanız olun sevgiyi yitirdiğinizde kendinizi boşlukta bulmanız kaçınılmazdır. Çocuk yetiştirirken ebeveyn olarak karşılıksız ve sınırsız sevgiyi onlara verebilmeliyiz. Çocuk gerçek sevgiden şımarmaz. Çocuğu karşılıksız sevmekle, sevgiye boğmak, her şeyi önüne sermek, aşırı koruyucu ve kollayıcı olmak arasındaki ayrımı tüm anne babalar, çocuk yetiştirenler yapmak zorundadır. Çocuk ebeveynlerinin sevgi denilen duyguyu kendilerine yanlış tanıtmasıyla çıkmaza girer. Sonra da bu çıkmazı hayatının tüm evrelerine şuursuzca yayar.

 “Sen seversen yavrunu o da sever yavrusunu” der atalarımız. Sevmek sevilmekle başlar; sevgisiz büyüyen çocuklar¸ sevmeyi de beceremezler. Çocuklar en yüce emanetlerdir, emanetlere sahip çıkalım, onları mutlu, iyi, sevgiyi, saygıyı, değeri bilen yetişkinler yapalım…

Her şey gönlünce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

2 yorum “BEN ÇOCUKLUĞUM YETİŞKİNİYİM (2)

  1. Sevgi dolu bir ortamda büyümeyen cocuklar büyüdüklerinde bencil ve kıskanç oluyolar.Ancak bazı farkındalığı doğuştan yüksek olanlar hassasiyetlerinden dolayı almadıkları sevgiyi ögrenmeye ve kendi içlerinde büyütmeye başlıyorlar. İşte bu cocuklar olgunlaşıp hayata katıldıklarında etraflarına gercek sevgiyi verebiliyorlar. Cünkü sevginin kıymetini biliyolar.Sevgi dolu ortamda büyüyenler için ise sevgi vermek ve görmek doğal hale geliyor. Önemli olan abartmadan dogru ve gercek sevgiyi cocuklara vermek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir