BEN ÇOCUKLUĞUM YETİŞKİNİYİM (1)

Bir çocuğun masumane diliyle anılarını paylaşıyorum sizlerle. O anılarda; duygular, aileden edinilen öğretiler, farkına varılan değerler var. O günlerin küçük çocuğu olan şimdiki ‘ben’ geçen yılların kazanımıyla ailede öğrenilen ve edinilen duyguları, özellikle de ‘sevgi’ duygusunu paylaşacağım. Bu konuda sizlerin kıymetli yorumlarınızı duymayı bekliyorum.

Yuvamız, ailemiz… Bizi biz yapan nice öğretiyi orada ediniriz, ilk duyguları orada tanır, o duyguları hayatımızın tüm evrelerine yayarız. Çoğu aile her daim çocukları için en doğru olanı yapmaya çalışır. Çocuklarını mutlu etmek, onlara sevgi vermek, onları koruyup kollamak, ihtiyaçları en iyi şekilde karşılamak isterler. Ama her zaman yapılanlar, verilenler doğru mudur, iyi midir, dengeli midir? Her şey gerçekten çocukların iyiliği için midir, her yapılan iyi midir?  

Çocukların fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması ya da karşılanmaması onlarda bazı duyguların oluşmasına neden olur. Bir çocuğun midesinin doyurulmasından daha önemlisi, “Duygusal açıdan beslenmesidir.” Çocuklar arasında, duygusal açıdan iyi beslenenlerle, iyi beslenmeyenler çok kolay fark ediliyor. Tabii ki bu farklar yetişkinlikte de kendini etkin bir şekilde göstermektedir. İyi bir yetişkin olmanın yolu çocukluktan geçiyor. Çocukluğunda mutlu olan ve aileleri tarafından bilinçli bir şekilde yetiştirilen çocukların; farkındalığı yüksek ve başarılı bireyler olma ihtimali her zaman daha yüksektir. Dengeli bir duygu birikimiyle yetişen çocuklar hem çocukluk dönemlerinde hem de yetişkinlik dönemlerinde o duygu dengesini en sağlıklı şekilde yaşarlar.

Yanlış, bilinçsiz duygu ve davranışlarla yetişen çocukların mutsuzluğun esiri olmaları neredeyse kaçınılmazdır. Bu esaret onların ruhunda resmen defolu bir alan oluşturur ve bunun sonucunda hem kendilerine hem de insanlığa zarar verirler. Kimi ebeveynlerin öyle bir kısır döngüsü vardır ki; çocuklarının fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını maddi materyallerle (çoğu zaman bilmeden) karşılamaya çalışırlar. Çocuklarına her alanda rahatlık sağlamak için durmadan sadece çalışırlar. Çocuklarının bunları istediğini düşünürler: pahalı şeyler, zamansız hediyeler, lüks bir hayat, az kısıtlama ve zaman geçirmeleri için planlanan bir sürü aktivite. İnsanın bir şeylerle ne kadar meşgul olursa o kadar mutlu olacağına inanırlar. Ama düşünmezler ki, onlara verdikleri imkanlar, kolaylıklar hayatın diğer evrelerinde, diğer kişiler tarafından onlara öylece (ebeveynlerin ki gibi) sunulmayacaktır. Bu şekilde yetiştirilen çocuklar için yerine getirilmeyen her istek, her boşluk onları mutsuz edecektir. Çocuğun her dediğini yapmaya, her istediğini almaya meyilli bir aile, çocuklarda doyumsuzluk hissini inşa edecektir. Maalesef bir sürü olumsuz duyguyla yetişmiş çocuklar insanlığa zarar verecektir. Kendi sahip olduklarına sahip olamayanları ayırmaya, onları dışarıda tutmaya, ötekileştirmeye başlayacaktır. Bu hiç de azımsanmayacak çok büyük bir tehlikedir.

Ebeveynler, çocuklarının dişlerini kestiği kemiklerdir. (Peter Ustinov)

İşte, tam da bu noktaya gelmişken yaşadığım bir olayı anlatayım sizlere. Yaklaşık iki yıl öncesiydi, bir tanıdığıma yaşadığı sağlık sorunundan ötürü doktor tavsiyesinde bulunmuştum. Kendi anlatımına göre çocukluğunda her dediği yapılan, her talebi karşılanan, türlü hediyelere boğulan, sevgiyle yetişmiş bu kişi ne tavsiye ettiğim hastaneyi ne de doktorları kendisine layık bulmamıştı. Hatta benim ona nasıl olurda varoşların (İnsanlar için varoş denilebilir mi?) gittiği bir hastaneyi tavsiye etmiş olabileceğime de kızmıştı. Oysa onu hiçbir şeye zorlamamıştım sadece isterse gidebileceği bir hastane, bir doktor önermiştim ve nasıl bir tavırla karşılaşmıştım. Sesimi çıkarmamış, suskun kalmayı tercih etmiştim. Böyle hisseden, böyle düşünen bir insanın hayatınızda kalmasına izin verir misiniz? İşte böyle, yanlış deneyimlerle yetiştirilen çocuklar, yetişkinliklerinde insanları sınıflandırmakta, ötekileştirmekte, eşitliği yok saymakta uzman oluyorlar ve maalesef insanlığı kirletiyorlar. Sevgi dolu bir ailede büyümüştü, gerçekten edindiği duygular sevgi miydi?

Sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı, değer vermeyi ve görmeyi öğrenmemiş, öğrenememiş ve bir gün yetişkinliğe ulaşacak olan ya da bugün yetişkin bir birey olan o çocuklar (insanlar) maalesef kayıp bir varlık olmaktan öteye gidemiyorlar.

Asla hayır denmeyen, her dediği yapılan, her istediği alınan çocukların aile içinde giderek şişen egosu onları küçükken şımarık, büyüdüğünde de herkesin yaka silktiği bir yetişkin olmaya aday hale getiriyor. Örneğin; iş yaşantısında kendisine hayır denilince, sinirlenen, sonsuz hayal kırıklığı yaşayan, hayırı kabul etmeyi bilmeyen bir yetişkin olmanın kime faydası var? Aile belki hiç hayır demeden çocuk yetiştirmekle gurur duyuyor ancak kabul etseniz de etmeseniz de o çocukları daha sonra topluma uyumlu hale getirmek için okulda öğretmenler, iş yerinde müdür, evlenince eşi uğraşıyor. Yani ailenin vermediği disiplin aile dışında yetişkinler tarafından verilmeye çalışılıyor. Yine sadece kişi değil insanlık da zarar görüyor.

Yine üstüne basa basa söylüyorum: “Kendi öz benliğini tanımayarak, sorumluluk almaktan, değer vermekten, sevgiyi özümsemekten bir haber yetiştirilen insanlar kayıp varlıklardır.”

Avustralyalı tanınmış çocuk psikoloğu Dr. Michael Carr-Gregg der ki; ’Helikopter ebeveynliğin bir anlamda daha ileri bir versiyonu olan ve çocuklarının önüne çıkan her tür zorluğu ortadan kaldıran “kar küreyici” ebeveynler, çocuklarını öylesine el üstünde tuttu ki insanlar arasında salgın gibi yayılan bir zihinsel rahatsızlığa neden oldular.” Duyguların gerçek manasını tanımayan, bilmeyen hastalıklı insanlar böyle yetişiyor işte.

İşin en acı tarafı da nedir biliyor musunuz? Şımartılmış çocuklar genellikle sınırlara saygı duymazlar. Dünyanın kendi etraflarında döndüğüne ikna olmuşlardır. Karşılığında hiçbir şey vermeden almaya alışırlar. Sonuç olarak, ebeveynlerinin daima onları memnun etmek için var olduğuna inanırlar ve bu nedenle ebeveynlerine değer vermezler. Onları kendilerince mutlu etmeye çalışan ebeveynlerine!

Belki biraz vurucu oldu son ifadem ama gerçek bu. Yazımın devamını bir sonraki paylaşımıma saklıyorum. Yine yaşanmışlıkların eşliğinde konumuza devam edeceğim. Yazımı henüz tamamlamasam dahi yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım…

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

8 yorum “BEN ÇOCUKLUĞUM YETİŞKİNİYİM (1)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir