GÜVENMEK, İNANMAK, SADAKAT (2)

Öncelikle paylaşımlarımı okuduğunuz ve kıymetli yorumlarınızı benimle paylaştığınız için her birinize ayrı ayrı teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Sizlerle kurduğum gönül bağının kıymetini layığıyla tarif edebilmek çok güç. Çünkü kimi zaman yüreği dillendirmekte insan acizliği yaşabiliyor. İyi ki, sizlerle bir şekilde bu platformlarda yollarımız kesişti, bunun için çok mutluyum. 

Güvenmek, inanmak ve sadakat konulu yazıma devam ediyorum…

Güveni, inancı, sadakati yaralayan öyle çok şey yaşanıyor ki dünyada. Bazen birilerinin sadece kendilerine aitmişçesine sahiplendikleri güven, inanç, sadakat tüm insanlar için olmaktan çıkıp sadece birilerine ait bir hal alabiliyor. Bahsettiğim o tanıdık… Onun için, tüm bu duygular sadece kendisinin söz konusu olduğu durumlarda bir anlam kazanıyordu, kendisi dışındaki hiçbir durumda bu duyguların ehemmiyeti yoktu. 

Verilen sözlerin herhangi bir geçerli sebebe dayandırılmaksızın tutulmaması güven, inanç kayıplarına sebep olur demiştik. Diğer taraftan sözün tutulmaması sadakatsizlik durumunu da beraberinde getirir. Örneğin; geçerli bir sebepten ötürü sözünüzü tutamıyorsunuz ya da kontrolünüz dışında bir şeyler oluyor ve karşınızdakini zora sokuyorsunuz. Böyle bir durumda siz mevzuya hâkim olup, onun arkasında durur ve karşınızdakine zaman kaybetmeksizin, dürüstçe hakikati anlatırsanız hem kendi sözünüze sadık kalmış olursunuz, hem de karşınızdakinin sadakat, güven ve inanç duygularını yaralamazsınız. Kayıtsız şartsız dürüstlük… Ne yanlış yapan taraf olun ne de bilerek isteyerek karşı tarafı üzen kişi olun…

Yeni bir işe giriyorsunuz, ya da hali hazırda çalışmakta olduğunuz bir işiniz var. Size türlü vaatlerde bulunuyorlar. Diyelim ki; altı ay sonra prim alacağınız vaat edilmiş. Ama gün gelmiş ve o prim alınamamış yani vaat yerine getirilmemiş. Böyle bir sonucu detaylı değerlendirmekte fayda var. Şayet işyeriniz sözünü yerine getiremeyeceği ekonomik zorluklar yaşıyorsa bu durum anlayışla karşılanmalıdır. Tabii ki bu anlayışta belirli bir koşula bağlıdır. Size, şirketin durumu açıkça ifade edilmeli, prim ödemesi yapılamadığı için nazikçe sizden hoşgörü talep edilmelidir (aslında iç sesim hoşgörü yerine özür diyor, ama biliriz ki; işletmelerin lügatında özrün yer aldığı sayfa pek açılmaz). Sizinle yapılacak böylesine dürüst bir konuşma sizde her ne kadar prim alamamanın yaratacağı bir üzüntü oluştursa da en önemlisi hayata ve insanlara bakış duygularınız zedelenmemiş olacaktı. Diğer taraftan verilen sözün neden tutulmadığına dair size açıklama yapılmasaydı nasıl hissedecektiniz? Eğer böyle olsaydı kaybınız maddi olandan çok daha büyük olacaktı.

Arkadaşlıklarda, iş hayatında ya da benzeri sosyal ilişkilerde yaşanan durumlardan bahsettik. Bunların yanı sıra bir de hayatımızda çok büyük öneme sahip olan gönül ilişkimizde güven, inanç, sadakat nasıl bir öneme sahip?

Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hoca’nın ifadesiyle; evlilik, gönül birlikteliği su gibidir. Su bilindiği üzere iki elementin bir araya gelmesiyle oluşur. Aslında bu iki element havada dolaşırken serbest ve özgürdür. Özgür iki element kendi yapılarından fedakârlık yaparak su gibi bir yaşam kaynağına dönüşürler.

İşte bu yaşam kaynağını ayakta tutabilmek için güvenmeye, inanmaya ve mutlak sadakate ihtiyaç duyarız. Sevgiyi destekleyen, birlikteliği ayakta tutan sabit bir üçgendir bu duygular.  Birliktelikte aitlik vardır ve bu aitlik paylaşılmak istenir. Yüreğin en kıymetlindir, kıymetlini güveneceğin, inanacağın ve sadece bedensel değil ruhsal bir sadakati sana hissettirecek kişiye emanet etmeyi istersin. Bir şekilde sarsılabilecek bu duygular kişiyi sadece o birlikten yana değil, hayatın diğer dinamiklerinde de büyük üzüntülere iter. Bunun için kimsenin üzüntüsü olmayın. Yerine getiremeyeceğiniz sözler vermekten kaçının, bunu yapmayın. Şayet hissettiklerinizde bitişler varsa bunu en doğru, en sarih şekilde konuşarak, anlaşarak paylaşın. Sadakatsizce başka yüreklere gitmeyin unutmayın ki; başka birine sadakatsizlik etmek için önce kendine sadık olmayı bırakmış olman gerekir. Temelde en büyük zararı kendinize verirsiniz. Yaşadığınız birlikteliği şeffaflıkla donatın, açık yürekli olun. Verdiğiniz sözlere, hislerinize, sevginize, en çok da kendinize sadık olun.

Güven, çok ince bir çizgidir. Onu kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey, iki taraflı olmasıdır.    

Duygu dünyamı, deneyimlerimi, bilgilerimi yazıya dökerken özenle ve titizlikle hareket ediyorum. Yanlış anlaşılmaya müsait, kesin ve keskin bir dil kullanmıyorum, yargılama yapmamaya dikkat ediyorum ve biliyorum ki; her biriniz yazılarımdan yaptığınız çıkarımlarla kendi yargılamanızı, öz ve çevresel eleştirilerinizi zaten yapıyorsunuz.  Bir ansiklopediyi ya da akademik bir makaleyi çağrıştıran ifadeleri kullanmamayı bilinçli olarak seçiyorum. Benim için önemlisi; sizlerle en doğal ve en samimi ilişkiyi kurmak. Canı gönülden bilmenizi isterim ki; sizlerle sanki bir çay ya da bir kahve eşliğinde sohbet edercesine yüreğimin sesiyle yazıyorum…

Etrafınızda güvenebileceğiniz, inanabileceğiniz ve sadakati hissedebileceğiniz, size sıcacık yüreklerini sunan insanlar olması dileğiyle…

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

4 yorum “GÜVENMEK, İNANMAK, SADAKAT (2)

  1. Nurgülcüm ne güzel vurgulamışsın sadakat ve güven duygularını. Sadakat olmadan güven olmaz güvensiz de sadakat.ister sosyal hayatda olsun ister özel hayatda her iki kavram cok önemli. Ne kendimiz üzülelim ne de başkasını üzelim.Yüreğine kalemine saglık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir