Eminim vatanımız toprakları üzerinde yaşayan herkes o büyük üstadın söylediklerinin bir şekilde duymuş, yüzlerinde kimi zaman muzip gülüşler, kimi zaman düşündürücü ifadeler bıraktıklarına şahit olmuştur. Evet, ondan Nasrettin Hoca’ dan bahsediyorum. Onun muhteşem hikayelerinden birini örnek alarak bu yazımı sizlerle paylaşıyorum. Bu hikaye eminim gibi sizlerde de hem gülümsemeye sebep olmuş, hem de düşünceler alemine kısa da olsa bir yolculuğa çıkmanızı sağlamıştır.
Akşehir’in beyleri Hoca’yı yemeğe davet etmişler. Hoca nereden bilsin; davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin, ne sefa getirdin diyen var. Herkes, allı pullu kıyafetlilere el peçe duruyormuş. Hoca, bir koşu evine giderek, sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler. Hoca’yı, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca’nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da “Ye kürküm ye, ye kürküm ye!” demeye başlamış.
– İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş?
Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş;
-Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibari o gördü, yemeği de o yesin.
Kim şahit olmamıştır Hoca’nın olayıyla benzerlik gösteren durumlara? Hikaye her ne kadar gülümsetiyorsa da aslında inceden dokunuyor yüreklere. Maalesef para, şana şöhrete verilen amansız değerler birçok insanın ruhunu, hayatının heba olmasına sebebiyet vermiştir. Nice değerli insanlar sırf cebi boş diye hor görülmüş, dışlanmış, insan yerine dahi konulmamıştır. Sonunda da kişinin değeri anlaşılamadan yitip gitmiştir hayattan. Bu durum sadece bizim toplumumuzda görülen bir durum değildir elbette. Yüzyıllardan beri hatta insanlık tarihinin başından biri her daim gücün karşılığı para olmuş ve bunun içinde aslında insanlığa hiçbir faydası olmayan, bencil, ego tutkunu insanlar başköşelerde ağırlanmıştır.
Nedir insanlığı paranın gücüne hayran bırakıp da gerçek insanı unutturan şey? Para, çoğumuzun hayatında, satın alma gücü sağlamanın ötesinde bir anlama sahip. Parayı değerli kılan satın alma gücü kadar temsil ettiği sembolik anlamlardır. İşte hatalarda bu sembolik anlamları hayatlarımızın merkezine oturtmakla başlıyor. Bunu o metaya (paraya meta demekte sakınca görmüyorum, çünkü dilimizde, gündelik yaşamda, sanatta, ekonomide birçok farklı ifadenin yerine kullanılmıştır, bende para yerine kullanıyorum, oldukça da uygun oldu.), sahip olanda yapıyor, o metaya sahip olanın etrafındakilerde yapıyor. Aslında kişiye değil metaya değer veriliyor. Ancak yazı ki insanlar bu gerçekliği görmüyorlar. Üzgünüm ama gözlerinizi açmanız gerekiyor her şey paradan ibaret; yani ona verilen değerden. Şayet sizinle gönülden bir bağ kurmamış kişi, herhangi biri sizi kapılarda karşılıyorsa ve size bir ikram, bir ağırlama, kocaman bir gülümseme sunuyorsa size düşünmenizde fayda var derim. Konu siz misiniz yoksa banka hesabınız mı? Bir tanıdık anlatmıştı kendine dair benzer bir şeyi, o da sanıyordu ki asıl olan kendisi. Oysa…
Kimileri doğup büyüdükleri evde görüyor maddi güçle her şeye erişilebileceğini (sanki gerçek buymuş gibi). Her istediği alınıyor, gezmek, almak, yemek, içmek çok kolay onun için. Para hep satın almış istenileni. Tabi çocukluk bu, her şey çok kolay olur. Ancak yetişkinlik günleri geliyor ve o kişinin çocuk dünyası bir yerlerde durduğundan ansızın çıkıveriyor ortaya. Zannediyor ki para var, her şey tamam, alırım, yaparım, güç benim. Ama gerçek bu değil ki?
Çünkü insanın parayla satın alabileceği şeylerin sayısı da sınırlıdır. Parası olan insan çok pahalı bir ev satın alabilir ama evin içindeki insani ilişkileri, o evi yuva yapacak sevgiyi, bir evi güzelleştirecek zevki satın alamaz. İnsan çok lüks bir tatil satın alabilir ama hiç unutamayacağı güzellikte anılar satın alamaz.
Aristo’nun dediği gibi inşaat malzemeleri güzel bir evin nasıl yapılacağını söylemeyeceği gibi, para da insanın nasıl daha iyi bir hayat yaşayacağını söyleyemez. Daha rahat için para elbette önemlidir ama “güzel bir bakış açısı” ve sahip olduklarımızın kıymetini bilmek para kadar hatta paradan daha değerlidir.
Çocuklarımıza en çok da bunları öğretmeliyiz, kürkler eskir, yitip gider, yetersiz kalır, sona ulaşır. Ama sevgi öylemi, merhamet, dostluk, paylaşmak öyle mi? Onlar bitmez, yitip gitmez. Her durum ve koşulda sahip olduğumuz en büyük değer insanlığımızdır, gerçek olan, asıl olan ve esas aydınlığı taşıyan şey biziz…
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.